Bekir Coşkun'un "Cumhuriyet kadınlarına" ithaf ettiği ilk kitabı...
"Büyük suçlar küçük kitaplara sığmıyor!"
".. başına bir şey gelen Türkiye'dir... Ben onun sadece sıradan bir gazete yazarıydım. Türkiye'nin başına bir şey geldiğinde herhangi bir ferdi yanar da gazete yazarı tutuşmaz mı?.."
"Bu kitap bir hesaplaşma, suçlama kitabı değildir. Sadece bir tespittir. Bilirsiniz, gazeteciler için 'tarihin tanığı' derler. Bu bir tanıklık... Tanık aynı zamanda suçludur... Medyanın siyasi iktidara biat ettiği, toplumunu kandırdığı, olup - bitenleri milletinden gizlediği yerde ne özgürlük, ne insan hakları, ne demokrasi, ne hukuk olur. Ve gazete yazarı bu büyük suçun kaçınılmaz parçasıdır. Ve bir gün herkes gibi bir gazetecinin de başına bir şey gelebilir. O zaman suçlu tanık, aynı zamanda mağdurdur da..."
1945 yılında Şanlıurfa'da, memur bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Ankara’da Yüksek Gazetecilik Okulu’ndan mezun olduktan sonra 1974’te foto muhabiri olarak işe başladı. Daha sonra polis muhabirliği, parlamento muhabirliği yaptı. 1978’de Günaydın Gazetesi'ne geçti. Köşesinin adı Dokuzuncu Köy’dü. 1987’de Sabah Gazetesi'nde Onuncu Köy başlıklı köşesini yazmaya başladı. 1993'te Hürriyet Gazetesi'nde geçti. Şu ana kadar yayımlanmış 4 adet kitabı bulunmaktadır: "Dövlet", "Avukatımı İstiyorum", "Pako'ya Mektuplar" ve "Ben Pako". Köpeği Pako’nun adıyla kaleme aldığı yazılar yayımlanmıştır. TRT'de yayımlanan "Pako’ya Mektuplar" adlı dizi başta BBC olmak üzere altı AB ülkesi televizyonu tarafından satın alınmıştır. Hayvansever kişiliğiyle de bilinen yazar; keman çalabilmektedir, bir doğa ve deniz tutkunudur. Yaz ayları Ayvalık'ın Cunda Adası'nda ikâmet etmektedir. Bekir Coşkun, 9 Eylül 2009 tarihi itibarıyla Hürriyet Gazetesi'de ayrılmıştır. Bekir Coşkun, 25 Eylül 2009 tarihi itibarıyla HaberTürk gazetesinde yazılarına başlamıştır. Ancak referandumda AKP hükümetine karşı yazdığı yazılardan dolayı baskı gördüğünü iddia eden Coşkun'un işine 20 Eylül 2010 itibariyle de son verilmiştir. Bekir Coşkun, 3 Kasım 2010 tarihinden itibaren Cumhuriyet Gazetesinde Onuncu Köy köşesinde yazılarına devam etmektedir. Cumhuriyet gazetesinde yazmaya devam etmekte iken gazeteden ayrılmış olup 14 Mart 2013 tarihinden itibaren Sözcü Gazetesi'nde yazarlığa devam etmektedir.
Yazar bu kitabında Hürriyet'ten ve daha sonrasında Habertürk'ten kovulma sürecini anlatıyor. Bu süreci yalın, akıcı ve en önemlisi olabildiğince objektif bir dille anlatıyor. Nasıl sansürlendiğini, medyanın nasıl ele geçirildiğini ve kimlerin yoluna taş koyduğunu bir bir dile getiriyor. Benzer süreçleri yaşayan ve kaleme alan Emin Çölaşan'ın kitaplarını okumuştum. (Kovulduk Ey Halkım Unutma Bizi, Her Kuşun Eti Yenmez, Sakıncalı Gazeteci) Emin Çölaşan üslup olarak sert ve doğrudan yazan bir gazeteci. Bekir Coşkun ise daha çok mizahi-siyasi yazılar yazan ve duygularını daha yoğun yaşayan biri. Böylelikle benzer süreci iki farklı akıl ve yürekten dinleyerek çok daha iyi anlamış oldum. İkisi de çok kaliteli yazarlar. Umarım kitap ve köşe yazılarının devamı daha uzun yıllar gelir.
One of the greatest columnists of Turkey, Bekir Coşkun has created a master piece describing the new era in Turkey after Erdogan's party has taken over office. How sad, that such a great man had to hear that he shall leave the country only because he expressed his opinion which has never been radical or extreme, in contrary, always loving and always honest.
Bekir Coşkun'un özel hayatına ve ilişkilerine de değinerek Hürriyet ve Habertürk gazetelerinden ayrılma sürecini, bu süreçte yaşadıklarını, bizim o dönemlerde üstün körü algıladığımız, açıkça ifade edilemeyen detayların perde arkasını büyük bir samimiyetle anlatmış.
Okurken yavaş yavaş Türk Basınının nasıl sindirildiğini, sindirilmesi ardındaki siyasi ve ekonomik gerekçeleri net bir şekilde anlıyorsunuz. Sahip çıkılması gereken kalemi keskin yazarlarımızdan biridir Bekir Coşkun. Kitabın en beğendiğim kısmı; kitaba adını veren "Başın Öne Eğilmesin!" bölümü oldu. Bu ülkede hala umuda dair bir şeyler olduğunun bir göstergesi aslında...
Bekir Coşkun samimi bir dille başından geçen ve mevcut durumda hepimizin başından geçecek olan ılımlı faşizmi anlatmış. Kelepçelenmemiş olması tutsak alınmadığını göstermiyor. Baskının ve diktanın nasıl kaypak, sözde aydınların da nasıl ikiyüzlü olduğunu bir kez daha görüyoruz. Bekir Coşkun u sevin veya sevmeyin, yine de açıp okuyun zaten bir saatinizi anca alır.