Jack London’ın köpeklere ilgisi, dünya klasikleri içinde yer etmiş Vahşetin Çağrısı, Beyaz Diş gibi romanlarından ibaret kalmadı. Çocukluğu çiftliklerde geçen Jack London neredeyse köpeklerle büyümüş, çiftlikten ayrıldıktan sonra bağı zayıflasa da onlara olan ilgisini asla yitirmemişti. Yazarlık yaşamı boyunca çeşitli vesilelerle onlara ilişkin gözlemlerini zenginleştirdi ve öykülerine yansıttı.
Elinizdeki kitapta yazarın farklı yıllarda yazdığı üç köpek öyküsü bir araya getiriliyor. “Kahverengi Kurt” (1906), “Ah O Benekli” (1907) ve “Batard” (1902) öyküleri insana yalnızca sadakatiyle değil, cesareti, dirayeti, zorbalığı, kibri, hıncıyla eşlik eden üç ayrı köpeği işleyerek insanın hayvanlarla kader ve duygu ortaklığını çarpıcı biçimde sergiliyor.
John Griffith Chaney, better known as Jack London, was an American novelist, journalist and activist. A pioneer of commercial fiction and American magazines, he was one of the first American authors to become an international celebrity and earn a large fortune from writing. He was also an innovator in the genre that would later become known as science fiction. London was part of the radical literary group "The Crowd" in San Francisco and a passionate advocate of animal rights, workers’ rights and socialism. London wrote several works dealing with these topics, such as his dystopian novel The Iron Heel, his non-fiction exposé The People of the Abyss, War of the Classes, and Before Adam. His most famous works include The Call of the Wild and White Fang, both set in Alaska and the Yukon during the Klondike Gold Rush, as well as the short stories "To Build a Fire", "An Odyssey of the North", and "Love of Life". He also wrote about the South Pacific in stories such as "The Pearls of Parlay" and "The Heathen".
Jack London'un köpeklerin iç dünyalarına ve duygularına bu denli egemen olması...Başka hiçbir yazar köpeklere bu değeri veremez gibi hissettiriyor. Yine kitabı okurken köpeklerin dünyasına girdim, London'ı bu nedenle de seviyorum. Pek çok yazar aşkı kitaplarda ön planda tutarken, London insan- köpek ilişkisine önceliğini vermiş. 👏
Jack London'ın köpekler hakkında yazdığı üç öykü bu kitapta bir araya getirilmiş ve kitabın ismi çevirmen Levent Cinemre tarafından belirlenmiş. Kitabın sonunda öykülerle ilgili detayları barındıran çevirmen notu benim çok hoşuma gitti.
Kitabın çevirisi güzel, dili ağırdı. Bol betimlemeli ama kısa bir kitap.
Kitaptaki favori öyküm "Kahverengi Kurt" oldu.
Güzel bir modern klasik, okurken dilinden ötürü yorulabilirsiniz ama öyküler keyifliydi. Yine de Jack London'ın (benim için) favori kitapları arasına girmez.
Yılın ilk kitabı, Jack London’dan üç hikayeyi birleştiren bir kitap oldu. Yazar diğer kitaplarında olduğu gibi yine kurtların, köpeklerin iç dünyasını bize gösteriyor. Bu kadar iyi anladığı hayvanları, bu kadar iyi yazdığı için kendisine ne desek az kalır. Hayvanlarla insanların ortak yaşamlarını, bir arada yaşayarak, bir birimizin alanlarına karışmadan yaşamamız gerektiğini en doğru şekilde gösteriyor. Fakat geçen bunca yıla rağmen biz insanlar bir arpa boyu yol ilerleyemedik.
Kitabı bu denli beğenmeyi beklemiyordum, derinlikli, iyi yazılmış, çarpıcı üç öykü okumuş oldum.
Levent Cinemre'nin çevirilerinde genel olarak beni iten bir şey var, ama bu kitap için hazırladığı notlardan hem Jack London'la hem de bu öykülerle yakından ilgilendiğini ve işine ciddi heyecan duyduğunu duyumsadım, sevindim.
Bayıldım, Kedi yada köpek sahiplerinin daha da duygulanarak okuyacağı bir kitap, Köpeklerin kafalarında neler olduğu neler düşünebilecekleri ile ilgili ABD'de yaşadığı zorlu dönemlerde başına geçen olaylardan esinlenmiş London abimiz, Severek okuyabilirsiniz, kısa tatlı bir kitap, +18 diyebilirim
Jack London'ın 1897 yılında altın aramak için gittiği Dawson, Yukon'da yaşadıkları ve Alaska'da geçirdiği günlerde tanıdığı Jack adlı köpekten esinlenerek yazdığı enfes öyküler. Kahverengi Kurt öyküsünde ise esin kaynağı kendi köpeğidir. 1898 yılı Klondike "altına hücum", Amerikan devrimi, kıtada yerlilerin yaşadıkları, günümüze gelen bazı şirket ve yapılar... Kısaca dönemin havasını karlar altında serin bir bakışla okura aktarıyor. Dikkatli okurlar için güzel atıfların serpiştirildiği yazına sahip London. Çevirmen Cinemre'nin notlarıyla bunu desteklemesi okuma sürecini daha güzel hale getirdi. ✨ Kötülüğün sonunda kendini tükettiğini köpek-insan ilişkisi içerisinde aktardığı Batard öyküsü London nirvanası. ✨
Köpeklerin ana karakter olduğu, altına hücum döneminde soğuk kuzey topraklarında geçen 3 güzel öykü.
Özellikle "Ah o Benekli" adlı öykü beni benden aldı, okurken aşırı derecede eğlendim.
Jack London, altına hücum döneminde Yukon bölgesinde bulunmuş birisi, köpekleri çok iyi gözlemlemiş ve onlardan oldukça etkilenmiş. Vahşetin Çağrısı, Beyaz Diş adlı diğer popüler kitaplarında da bunu açıkça görebiliyoruz.
Ben bu kitap vesilesiyle kitabı çeviren Levent Cinemre'ye teşekkürlerimi sunuyorum. Kendisi bir Jack London aşığı diyebiliriz. Şu kısacık kitapta bile öykülerin daha iyi anlaşılabilmesi için 10 sayfa kadar detaylı açıklamalarda bulunmuş, okuyucuyu kitaba daha çok çekmeye çalışmış.
Jack London'ın hayatına ilgi duyanlar Levent Cinemre'nin kendi adıyla açtığı YouTube kanalına göz atabilir ve yazarın hayatından ilginç kısımları çevirmenin anlatısı ile dinleyebilir.
Jack London ve doğa ile iç içe olan kitaplarından bir tanesi daha. Bilindiği üzere yazarımızın köpeklere olan ilgisi ve onların iç dünyasına hakimiyeti gerçekten kitabı okurken doğayı iliklerimize kadar hissettiriyor. Bu kitap da 3 farklı köpeğin 3 kısa öyküsünden oluşuyor. Çevirmen tarafından, kitabın sonunda yer verilen kitap ile ilgili detaylar da gerçekten kitapla daha çok bağ kurmayı sağlıyor. Benim en sevdiğim öykü Ah O Benekli öyküsü oldu. Son olarak bana mı öyle geldi bilmiyorum ama kitap kısa olmasına rağmen sanki okumakta zorluk çektim. Yazarın dilinden mi yoksa benim o anki ruh halim ile mi alakalı idi bilemiyorum. 😅
Beyaz Diş ve Vahşetin Çağrısı ile London'un köpekleri başrole koyduğu hikayelerin nasıl su gibi akıp gittiğini biliyoruz. İş Bankası'nın bu kısa seçkisi de hiç aşağıda kalmayan biçimde zevkli ve akılda yer edici.
Tümü kızak köpeği olan 3 öykü kahramanının ilk ayağı "Kahverengi Kurt"ta Kaliforniya'daki sakin yaşama alışan köpeğimizin eski sahibinin kendisini arama yolculuğunda kapıda bitmesiyle gelişen olayları tüm heyecanıyla okuyoruz. Şu öykülerden her biri Shirley Jackson, Raymond Carver vb. için altın değerinde olur, kitaplarını parlatırdı.
İkinci öykü "Ah O Benekli"de sahiplerinin ağzından her türlü uğursuzluğu başlarına sardığı ve batıl inançlarını körüklediğini okuyoruz -ki bu ve takip eden öykü kara mizah unsurlarıyla bezenmekte (Alakasız çağrışım: Tanrıyı Gören Köpek@Dino Buzzati).
Son öykü "Batard" ise, sahibinden dayak ve işkence görmüş kızak köpeğinin "intikam soğuk yenir" deyimini haklı çıkaran biçimde bir western sahnesi koyar önümüze. Samuel Fuller ("White Dog") ve Eli Wallach buna bayılmıştır.
Her üç öykü içinde, ilk öykünün finalindeki "kararsızlık" ve "kararı kendisi adına bir başkasının vermesi beklentisi", tiktakları saniyesiyle duyduğumuz geri sayım içinde, heyecanı dorukta tutarak, bayrağı göğüslüyor. Son öykü de finaliyle pik yaparken, ikinci öykü Çehov sonrası modern öyküde daha sık gördüğümüz "mutluluk varılacak yer değil, yolculuğun kendisidir" felsefesini benimseyerek, bütünüyle daha yoğun bir tat sunuyor. Her şekilde, bütünlük sağlayan ve üst kalitede lezzet sunan bir kitap var karşımıza. Seçene de, çevirene de (tek bir typo mevcut), basana da teşekkürler olsun.
8/10 (iki puanı Stephen Kingvari olayların geç gelişimi, girizgâhın kurgusal atıllığı adına kırıyorum).
London’ın güçlü doğa betimlemeleri ve sade ama dinamik anlatımı, hikayelerin kısalığına rağmen okuyucuyu zorlanmadan içeri alıyor. Zaman zaman hikayelerin aşırı dramatikleşmesi ve romantizm dozunun artması gerçekçiliğinin önüne geçebiliyor. Doğa ve insan çatışmasını ve arka planda birçok konuyu işlemeye çalışmasına rağmen ben bu kitabı sadece üç farklı karakterde köpeği okuduğumuz bir derleme olarak görebiliyorum. İlki sadakatiyle kalpleri parçalayan Kahve, ikincisi insanı lanetlenmeye inandıracak kadar şanssız Benekli ve üçüncüsü kürkü resmen intikamdan oluşan pes etmek nedir bilmeyen (muhtemelen ilk fırsatta dövmeme konu olacak) Batard. Hikayeler kurgu anlamında zayıf olsa da köpekler için okumaya değebilecek çerezlik bir London kitabıydı.
This entire review has been hidden because of spoilers.
ww1 döneminde devlet tüm nakliyat şirketlerini ele geçirdi, wells forgo da o dönemde banka oldu hala en iyi bankalardan biri, triyole kafiyesi ab aaaa bbbb, malemute dünyanın en eski köpeklerinden biri, klondike binlerce yıl huçin kabilesindeydi ama 1890larda orada altın bulununca kolonyalizm malzemesi oluyor, moğol reenkarnasyonunda "suya hürmet etmek" en önemli iyi özelliklerden biri, linç kelimesi amerikan devriminde kafasına göre ingiliz taraftarlarını yargılayan charles lynch'ten geliyor ve dog person diye bi şey olmasaydı da ben dog person olurdum
Jack London çok sevdiğim ve okumaktan çok keyif aldığım bir yazar. Kitap farklı yıllarda yazılmış 3 farklı öyküden oluşuyor. Bu 1. ve 3. öykülerde köpeklerin hislerini çok iyi anlıyoruz bence sadece 2. öyküde köpeğe dair çok bir bilgimiz yok daha çok sahibi tarafından anlaşılıyor. Kitap ilk 2 öyküyü okurken biraz duygulanarak ama eğlenerek okuyordum ta ki 3. öyküye kadar.3. öykü yani Batard; köpeğe yapılan işkence, sahibiyle karşılıklı birbirlerinden nefret edişlerini bu kadar hissedişimiz çok gerçekçi hissettirdi ve bir süre okuyamadım açıkçası. Ama kitap kesinlikle harikaydı.