Yerleşik yabancılığın acısı Öz düşmanları kendilerinin sevgisiz bilisiz ve acımasız kabukluların zincirlediği kara tamlama. Bir neden yabancıya? Bir neden yerleşiğe? Bir neden yerleşik yabancıya? Susturduklarından sonsuzun dilini, Dışıyla gerçeğin çizgisini kalın koca leş doğrusuyla belirleme. Bakıldığında göz değirmisinden bir çiçek dürbünün değil midir renklenme olasılıkları tabanında görülen parçacıkların yoksamak kurutan kısır umutları, geleneksel tanrıları, sürülerin çorak gerçekliğini ve kanatlanarak yaşamak kendi dağılımında...
Çocuk hanımefendi İzlenimci şiir Ancak yazgıdır bu Zorunlu tünel Kopuş beklentisi Kırmızıya yöneliş Öte ışıklar arzusu Al şekerini bakalım köpek Ölüm dansı söylencesi soruları ışıklandırır Kavruk ayna gözlü değişken Gök çandır, bağışlanan hep kendi Ak çizgili bir çocuk tulumudur Biri kalabilir binlerce törenden sonra Saksıda gizlenen Çok var duvar yıkım için Zamansal içildi Yürek: Kutupta tan vakti Kızıl göl Yıldızsal kalış Canavarın fistanı Mavi gül tadı Gece öğleni
1958 yılında İstanbul'da doğdu. Ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Koleji ve Anadolu Lisesi'nde bitirip, yüksek öğrenimini Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde tamamladı. Sylvia Plath üzerine incelemeler yaptı. Plath'ın bireyin yalnızlığına ve varoluş sorununa bakışı genç şairi etkiledi. Nilgün Marmara, şiirlerinde çoğunlukla, 1. tekil kişinin düşle gerçek arasında gidip gelen, kırılgan izleklerini kullandı. Çeşitli dergilerde şiirleri yayımlandı. Küçük İskender, Lale Müldür, Orhan Alkaya, Cezmi Ersöz, Ece Ayhan, Gülseli İnal, Onur Göknil ve Serdar Aydın gibi şairleri derinden etkiledi. Sylvia Plath sevgisi, Marmara'yı ölümde de sevdiği şairin yazgısıyla birleştirdi. 13 Ekim 1987'de henüz 29 yaşındayken "yaşama karşı ölüm" dedi ve intihar etti. Kırmızı Kahverengi Defter adıyla yayınlanan günlüğünde "hayatın neresinden dönülse kârdır" ifadesi yer almaktadır.
Nilgün Marmara intihar ederek genç yaşta hayatına son veren bir kadın şairimiz olarak edebiyat dünyamızda kendine ayrı bir yer edinmiş. Epeydir de toplu şiirlerini içeren bu kitabı merak ediyordum. Boşuna merak etmişim. Dil ve kelime seçimi, şiir anlayışı çok itici geldi. Mekanik bir üslup, kelimeler adeta rastgele şekilde dizilmiş. Zorlama bir tarz arayışı da olabilir ama bence olmamış. Tabii şiir üstadı olma iddiasında değilim ama 183 sayfalık kitapta bırakın bir şiiri, tek bir dize bile etkilemedi beni. Peki neden ismi etrafında böyle bir hale yaratılmış Marmara’nın? Belki acı hayat hikayesindendir, bilemiyorum. Zaten zor bir sanat olan şiire antipati duymak istemiyorsanız bu kitaptan uzak durun derim.
Kitap bitti ama aklımda tek bir dize, tek bir şiir kalmadı desem abartmış olmam. Sanki tüm şiirler garip bir dille yazılmış, hatta o garip dilin çevirisi yapılmış da daktiloya çekilmiş gibiydi. (Neredesiniz siz ey bilinçsizliğin bilinçlere / varılamaz yengisinden sonra / ulaşılır esriklik alanları veya Kavruk ayna gözlü değişken / kösnül parıltısıyla suyun gibi dizelerden bahsediyorum, hatta kendinden başka her neni geri iten ve titreten öz; oluş doğrusu, çemberin içkinliği.. Saydam yankılanışlarla sunar düşürtücü sevincin ateşini.)
Ben keyif alamıyorum bu tarz yapıtlardan ama alanlarıyla da arasına girmeyeyim elbette.
Türk şiirine elini henüz bulamış okuyucuyu ürkütebilir. Neticede Nilgün Marmara 101 değil 400 küsürlü şiirlerin hocası. En sevdiğim kitabı aynı zamanda en sevdiğim şiir kitaplarından da bir tanesidir. Ben alt tarafı 10, O alt tarafı 20 sene geç doğsaydı şimdi nişanlıydık. Güle güle okuyun.
Nilgün Marmara, hayat hikayesini öğrendiğim günden beri kalemini çok merak ettiğim bir yazar/şairdi. Hayatının acı anlarını kalemi ile ustaca birleştiren ve ortaya harika eserler çıkaran biri olduğunu da zaten biliyordum. Şairler, içlerindeki en derin arzuları, duyguları en iyi bildikleri yolla yani şiir ile dışa vuruyorlar diye düşündüm. Bu sebeple Nilgün Marmara’nın günlüklerinden önce şiirlerini okumak istedim. Fakat şairin şiir anlayışının benim birkaç gömlek üstümde olduğunu hatta bayağı bir gömlek üstte olduğunu fark ettim. İncecik bir kitabı koca bir aya bölerek tane tane sindire sindire okumaya çalıştım ama yok. Satırlardaki metaforları, benzetmeleri, alt metinleri göremedim bir türlü. Anlayabildiğim kadarını ise çok sevdim. Şiirden cidden anlayan, alt metni okumasını bilen okurların severek okuyacağına eminim. Benim bu şiirleri severek okumam için ise kırk fırın ekmek yemem gerek. O sebeple puanlama yapma hakkını kendimde görmüyorum. Keyifli okumalar dilerim.
Kapalı bir anlatım yakalamak için fazla zorlamış. Şiirlerinde kullanılmış SIRADIŞI bazı kelimeler sebebiyle ahenk gitmiş, yerini kelime çorbasına bırakmış. Ece Ayhan'ı da bir okuyuşta anlamazdık, üstüne düşünmek gerekirdi ama O'nun şiirleri akar giderdi. Kısacası; bir Ece Ayhan, bir Sylvia Plath değil.
Nilgün Marmara şiirlerini okurken kelimelerden bir araya gelmiş sözcükler yumağının içinde hapsolmuş hissediyorum kendimi ..Bir ileri, bir geri okumalı, bazen bir kelime üstünde düşünmeli, uzun uzun düşünmelisin. Bazen iyi bir şeyler hissedersin, fakat genelde bir karamsarlık düşer üstüne genç yaşta tükenen hayatını düşündükçe de sıkı sıkı sarmalar kurtulamazsın. Dış dünyasındaki kalabalık onun tutunmasına yetmedi ki o kalabalık boş değildi çok değerli yazarlarla çevrili dünyasına rağmen atladığı o pencereyi Haydar Ergülen bir yazısında şöyle anlatır: “Çok yalnızdım ve başka yalnızlar gibi, başka yalnızlarla birlikte sık sık Kızıltoprak’taki eve gidiyordum ben de. O yalnızların başında elbette Ece Ayhan gelir. Cemal Süreya gelir, birbirinden iki yalnız gelir. İlhan Berk, Tomris Uyar, Tevfik Akdağ’ı da görmüşümdür orada. Sonra Nilgün’ün arkadaşları gelir, öyleyse şimdi onlara ‘Nilgün yalnızları’ ya da ‘Nilgün’ün yalnız bıraktıkları’ demek gerekir: Gülseli İnal, Ahmet Soysal, Lale Müldür, Seyhan Erözçelik, Orhan Alkaya, Cezmi Ersöz, ben, bazen Akif Kurtuluş, Mustafa Irgat, Boğaziçi’nden Cemal.” İşte o evin penceresinden ölüme atladı Nilgün Marmara."" ✳️✳️ "Yerleşik yabancılığın acısı Öz düşmanları kendilerinin sevgisiz bilisiz ve acımasız kabukluların zincirlediği kara tamlama. Bir neden yabancıya? Bir neden yerleşiğe? Bir neden yerleşik yabancıya? Susturduklarından sonsuzun dilini, Dışıyla gerçeğin çizgisini kalın koca leş doğrusuyla belirleme. Bakıldığında göz değirmisinden bir çiçek dürbünün değil midir renklenme olasılıkları tabanında görülen parçacıkların yoksamak kurutan kısır umutları, geleneksel tanrıları, sürülerin çorak gerçekliğini ve kanatlanarak yaşamak kendi dağılımında..."
Öykü ve Roman yorumlamak dışında daha zor bir şey varsa o da şiir yorumlamaktır. Bir çok açıdan irdeleyip tartmak gerekir. Maalesef bu yönden incelemek uzun zaman ve meşakkat ister. Ondan şiirin öznel olarak bende bıraktığı izleri söyleyeceğim.
Nilgün Marmara şiirleri kronolojik sıraya göre kitapta yer alması zamanla şiirdeki karanlığın gölgesinin izdüşümünün artmasını izleme imkanı sağlıyor. Değişik kelimelerle ve eklerle şiirde oynamalar yapmış. Bir kaç şiirde biçimsel olarak da oynanmış. Herkesin anlamdırabileceği şiirler değil. (Tazeoğlu hayranı çoğaldığına göre anlayan olmaz.) Fakat okuduğunuz şiir sizi kelimeler içine hapsediyor. Farklı ufaklara, şairin o dünyasına göz atabiliyorsunuz. Ama müthiş mi derseniz genel itibari ile değil. Puanım 3.5 aslında. Şiir severlerin okuması gereken bir kitap.
Herkesin hemen sevebileceği şiirler değil Nilgün Marmara'nın yazdıkları. Fazla kadınsı, fazla esrik. Ölüme o kadar yaklaşıyorsunuz ki bazen, dönmesi zor oluyor dünyaya. 29'unda "Hayatın neresinden dönülse kardır" deyip intihar eden birinden bahsediyorum. Yeni türetilmiş kelimelerden geçilmiyor. Hazmedip, tekrar tekrar okumak lazım.
Tutuyorum sevi çanını ellerimde, Vurgusu ben’e dönük, yankısı çocukluğa. Kendi ışıltısı deviniyor kendinde katlanarak doyumu töze doğru yayılıyor başkayla aramızdaki kimsesizliğe.
“Yine de, o, zaman kedisi pençesi ensemde, üzünç kemiğimden çekerken beni kendi göğüne, bir kahkaha bölüyor dokusunu düşler maketinin, uyanıyorum küstah sözcüklerle: Ey, iki adımlık yerküre, senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!”
Çok bir şey demeye gerek yok aslında. Uydurma kelimelerin anlamsız birleştirilmesiyle oluşturulmuş şiirler. Benim şiir zevkimin çok uzağında ama Nilgün Marmara’nın kendine özgü okur grubuna sahip olduğunu da biliyorum.
Şiirlerinde kendini bulduğum insanlardan biri.Başta anlaşılamayabilir ama yılmadan okuyun.Çünkü kendi sözlüğünden yazmış.Hepimizin kendi sözlüğü vardır.Bazen sadece oradan yazmak lazım.En açık.. * ''Elleri gelse suyun dokunsa adaya Ama su;dalgası sonsuz,hiçbir taş ulaşamaz kıvrımlarına...''
“Yine de, o, zaman kedisi pençesi ensemde, üzünç kemiğimden çekerken beni kendi göğüne, bir kahkaha bölüyor dokusunu düşler maketinin, uyanıyorum küstah sözcüklerle: Ey, iki adımlık yerküre Senin bütün arka bahçelerini gördüm ben!”
Şiirleriyle bana çok ulaşmadı. Daha basit ve sade cümlelere gömülen daha derin veya tumturaklı anlamlar arıyorum şiirde. Nilgün Marmara’nın şiirlerinde bulamadım bunu.
Bugün sabah Linkedin’de gezinirken Nilgün Marmara ismi ile karşılaştım. Post hangi konudaydı hiçbir fikrim yok. D&R’a gezinmeye gittiğimde ise bu kitabı gördüm. Kim olduğuna dair hiçbir fikrim olmasa bile kitabı aldım. Hikayesini okuduğumda ise elbette üzüldüm. Daha 30’a gelmeden intihar etmiş ve şiirlerinin yayınlandığını da hiç görmemiş aslında. Öncelikle kitabın yapısı ve büyüklüğü mükemmel. Everest kesinlikle çok iyi bir iş çıkarmış. Kapağı bir türlü beğenemedim ama beyaz kapaklı olmasını çok sevdim. Kolye Nilgün Marmara’nınmış aslında. Bir anlam ifade ettiğine eminim ama bende bir etki yaratmadı maalesef. Kitapta bende istediğim/beklediğim o etkiyi yaratmadı. Ben daha fazlasını bekliyordum sanırım. Daha derin daha karmaşık şiirler bekliyordum. Bu şiirleri de anlamak zordu ama karmaşık değillerdi. Farklı anlamlar çıkmıyordu her okuduğumda. Ben hissedemedim bir türlü. O yüzden 2.
“Yabancıların en yakınıydın sen!”
This entire review has been hidden because of spoilers.
her şiiri anladığımı söyleyemem, hatta çoğunu. en azından bi ikinci kez okumak istiyorum. yine de bu ilk okuyuşumda dikkatimi çeken, altını çizdiğim çok satır oldu. çoğu şiiri dediğim gibi tam olarak kavrayamadım ama neredeyse her biri bir şey hissettirdi. bazıları bir renk bazıları bi hava durumu vs. daha çok bir resme ya da fotoğrafa bakıyor gibi hissettim. bazen bi alt sırayı okurken üsttekileri unuttum ama yine de sanki tanıdık bir şeyi izledim gibi. kelimelerin bazıları anlamsız, bazıları anlamlarını sadece bağlamda kazanmış. bazı cümleleri tekrar tekrar okumak zorunda kaldım. her şeye rağmen okuduğuma memnun oldum. okumaktan korktuğum bir şiir kitabıydı, korkum da boşuna değilmiş. yine de okurdum.
şiirsel derinliğini çok bulamadım "az kelimede çok şey anlatmak" olayını çok gerçekleştiremediğini düşünüyorum. duygusal yoğunluk çok yakalanamamış. şiirler yazılmak için yazılmış. kendisi gizdökümcülük akımını türkiyede temsil etmeye çalışırken bulunduğumuz toplumu biraz olsun yok sayıp bölümünü okuduğu "ingiliz dili ve edebiyatı" zanaatini türkçe yapmaya çalışmıştır. dil ve toplum biririnden ayrılamaz. keşke İngilizce yazsaymış şiirlerini, o zaman eminim kendini daha iyi anlatacaktı. ancak öyle yapsaydı şu anda sahip olduğu üne kavuşamazdı çünkü bu akımın ingiliz edebiyatında zaten çok büyük temsilcileri var.
ılık bir süzülüşle geri dön hayat, ⭐️ dinle susturduğun geceyi. silmek ve bilmek artık görevin tutmamak arzuyu senin olmayan dokunmalar ve umarsız bakışınla, çünkü zaman ben’im, yaralıyım. ⭐️ üşümüşüm… düşlerimin üzeri açıktı, bendim arzularımsa çıplak, onlardım. ufacıktı dileğim mavi suya; örtük bakışının dolaysız ısısı, o kadarcıktı (favorim. o kadar çok şey hissettiriyor ki) ⭐️ unutuş bir kaynak olmalı yeni’yi her an’a yaymak için. ben sana olmalıyım, bana sen bir kaynak. (diğer favorim) ⭐️ diledim mi yanında tümden varolmayı an için ve birkaç sonrasında hiç yokmuşçasına beklememeyi bir şey çevremdekilerin uyumundan başkaca?
Sylvia Plath’tan etkilendiğini bildiğim bu şairin şiirlerini olurken tıpkı Plath gibi belirli kelimeleri sıklıkla tekrar ettiğini fark ettim.
Yazım şeklini anlamakta biraz zorlandım çünkü okurken rastgele seçilen kelimeler bir arada kullanılmış gibi hissettiriyordu. Şiir okumayı sevmeme rağmen zorlandım belki de yanlış bir dönemde okudum bilemiyorum ama bana hitap ettiğini söyleyemeyeceğim.
Şiirlerin dili yazımı bana çok ağır geldi ve okumakta en zorlandığım şiir kitabı oldu:( Nilgün Marmara’nın şiirlerini çok beğeneceğime emin başlamıştım kitaba aslında, ama beklediğimden daha farklı oldu:( Bazı şiirlerini gerçekten çok sevdim, dönüp bir daha okudum ama geneli için bunu söyleyemem maalesef:(
bazı şiirleri sadece gözlerime yansıdı ve anında unuttum kendilerini, bazılarında kelimelerin ahenkiyle dans ettim sadece ve bazıları da vardı ki hikayesini baştan sona okuduğum bu kadının ruhunu bana ilmek ilmek dokudu.