“Yılın hemen her günü, türlü meyve kokularının hâkim olduğu bir fabrika... Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında Osmanlı çileği, ahududu ve Tokaloğlu kayısısı; Yine Temmuz ve Ağustos aylarında Kütahya ve Afyonkarahisar vişnesi; Eylül ayında Isparta güllerinden üretilmiş gül suyu, Ekim, Kasım, Aralık ve Ocak aylarında Dörtyol portakalı, Mersin turunç ve limonu, Bodrum mandalinası, ayrıca Brezilya ve Yemen kahveleri, Gana kakaosu... Bütün yıl boyunca bu muhteşem aroma bombardımanından sadece fabrika değil, çevresi de doğal olarak etkilenmekte.”
Belleklerimizde içki ve sigarayla bütünleşen Tekel, yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli yatırımlarından biriydi. Sadece içki ve sigara değil, tuzdan çaya kadar uzanan geniş bir yelpazede üretim yapıyor, ürünlerine hammadde sağlarken de çiftçiliğe yurt çapında büyük bir destek sağlıyordu. Demokrat Parti döneminden beri sıklıkla gündeme getirilen özelleştirilme sonunda küreselleşmenin de dayatmasıyla 2004 yılında gerçekleştirildi. Tekel satıldı. Otuz yıldan uzun bir zaman Tekel’in içki bölümünde çeşitli görevlerde bulunan, son olarak da Mecidiyeköy Likör ve Kanyak Fabrikası Müdürü olarak görev alan Kerim Yanık, bize her dönem siyasetin elinin değdiği Tekel’i, likörlerin kokusunun eşliğinde anlatıyor.
Kitabı okuduktan sonra insan bir vay be diye iç geçirmiyor değil. Neredeyse bütün hayatını TEKEL idaresine vermiş olan Kerim Yanık iyi ki bu kitabı kaleme almış. Türkiye genelinde çalıştığı fabrikaları, alkol çeşitlerini bir güzel de anlatmış. Özellikle TEKEL idaresinin özelleştirme sürecini anlatırken neredeyse içimden bir parça koptu. 292 milyon dolara Mey içkiye satılan TEKEL idaresinin üzerinden iki yıl geçtikten sonra Mey İçki tarafından 890 milyon dolara satılması ve bir yıl sonra da başka bir firmaya 2.1 milyar dolara satılması bu süreçte kimlerin ceplerini doldurduğunu özetliyor. İkinci konu ise TEKEL müzesinin bir türlü açılamaması ve müzede gösterilmesi planlanan 60 bin objenin ortalıktan kaybolması.
İnanılır gibi değil. 2004 ten beri müze açılacak. Bir dönemin bitişinin en güzel hikayesini anlatmış Kerim Yanık.
Kitap, Tekel'e ve içki endüstrisine yıllarını vermiş olan yazarın samimi bir dille anlattığı anılarından oluşuyor. Kurumu, üretim süreçlerini, köylerde/kasabalarda yarattığı ekonomik canlılığı, tüm bunların ardındaki emeği görmek, belgelemek, anmak için çok güzel, ama nasıl yok olduğunu da gösterdiği için bir o kadar üzücü bir kitap.
Bu sefer bir anı kitabıyla karşınızdayız. Kitabın yazarı özelleştirme öncesinde uzun yıllar boyunca Tekel’in çeşitli birimlerinde görev yapmış ve kamudan emekli olmasının ardından özel şirketlerde çalışmış Kerim Yanık. “Tekel’in Nesi Kaldı, Damaklarda Tadı Kaldı“, Tekel devlet kontrolünde iken ne gibi doğrular ve tabii ki yanlışlar yaparak farklı ürünler ürettiğinden, onun tarihçesinden bahseden 140 sayfalık kısa bir eser.
Kitap daha başında Karasakız üzümden yapılan ve meşe fıçılarda dinlendirilen özel bir kanyağa atıf yaparak bizim gibi içki kültürü meraklılarını heyecanlandırıyor. Bu ülkede ne güzel şeyler yapılmış ama ne yazık ki kaybedilmiş dedirtiyor.
Mesela sayfa 20’de bira parklarından dem vuruluyor, müthiş kere müthiş. Nasıl güzel değerleri, yerleri kaybetmişiz…
24. sayfaya geldiğimizde meşhur Ankara Viskisi’nin bahsi açılıyor. Bu viskinin geçmişini merak edenler için kitap güzel bir kaynak sunuyor. İlaveten, YouTube'da bulunabilen, Seriyal yapımı, “Ankara Viskisi: Türkiye’nin İlk ve Son Viskisi” filmini de izlemenizi tavsiye ederim.
Kitabın ilerleyen kısımlarda hoş bir tüyo var, sayfa 29’dan alıntılayalım: “Tekel Genel Müdürlüğü’ne bağlı şarap fabrikalarında üretilen bazı şarap markalarının sonunda bulunan ‘bağ’ sözcüğünün anlamını merak edenler için söyleyeyim: Sonunda bağ eki olan şaraplar kalite sınıfına giren şarapları ifade eder, örneğin; Kalebağ, Narbağ, Hoşbağ, Buzbağ, Güzbağ, Misbağ gibi.”
Bu noktadan sonra kitap Tekel’in tarihçesi ile rakı üzerine efsanelere değinerek keyifli bir söylem tutturmuş.
Sayfa 71 itibarıyla Mecidiyeköy Likör ve Kanyak Fabrikası‘nın bahsi açılıyor ki bugünlere gelebilseydi İstanbul bambaşka bir yer olurdu. Bu konuya meraklıysanız Reyhan Yaman‘ın Likör Hikayeleri de kesinlikle okunmalı.
115. sayfadan sonra Tekel’in özelleştirme sürecini bizlere anlatan kitap, maalesef ki hayata geçirilemeyen Tekel Müzesi'ne ilişkin yaşananlara değinerek sonlanıyor.
İçki dünyasına ve tarihe meraklı kişilerin zevk alacağını düşündüğüm kitap, keyifli bir pazar okuması olabilir.