Ne diyeceğimi bilemedim. Buraya Türklerin işgalcilere karşı ne yapacakları hakkında bilgi alacağımı umarak gelmiştim. Oysa o, benden bilgi istiyordu. Yine de samimiyet kurup ağzından laf almak için bir şeyler söylemem gerekiyordu. "Bildiklerimi siz de biliyorsunuzdur," dedim. "Şehir, yabancı askerlerle dolu. Herkesin dilinde Yunan ordusunun yakında geleceği söylentisi var. Şehir onlara verilmezse Rumlar, İtalyanlara silah çekmek niyetinde."
Mondros Mütarekesi sonrası İzmir. İşgal kuvvetleri şehirde cirit atıyor. Türkler direnişe hazır... Rus komiser Sergey Andreyev, işgalciler hakkında istihbarat toplarken, esrarengiz bir cinayeti de aydınlatmaya çalışıyor. Suphi Varım, tarihe yine farklı bir pencere açıyor. (Tanıtım Bülteninden)
Suphi Varım’ın çocukluğu, İzmir’in beton ormanına dönüşmediği yıllarda, sokak aralarında ve arsalarda Çelik Bilek, Tom Miks, Kaptan Swing ve Zagor olarak geçti. Hayal gücü zengin bir çocuktu. Ailesi mahalle arasındaki iki katlı evi bırakıp dönemin modernleşme simgesi apartmanlardan birine taşınınca Kulver Kalesi’nden ve Darkwood Ormanı’ndan kopan küçük Suphi, beton blokların arasında ne yapacağını şaşırdı, hüzünlendi.
O yıllarda mahalle kitapçısında tesadüf eseri Agatha Christie’nin ‘Ölümün Sıcak Eli’ romanını buldu; okur okumaz da polisiyenin büyüsüne kapıldı. Christie’yi Mickey Spillaneler, Maurice Leblanclar, Carter Dicksonlar, takip etti.
Kolej’de kendi kafasındaki arkadaşlarıyla gizli bir dedektiflik bürosu kurup apartman olmayı bekleyen metruk evlere girmeye, dedektifçilik oynamaya başladı.
Zaman geçti ve genç Suphi Varım, artık Suphi Bey oldu. Yıllarca profesyonel yönetici olarak çalıştı. Yüksek lisansını ve doktorasını tamamlayıp ekonomi âlimleri arasına katıldı. Hatta bir üniversitede yardımcı doçent olup ders bile verdi. Bu yoğunluk içinde Nezihe’ye kocalık, Sedef’e babalık etmeye çalıştı.
Suphi Bey, kırk dokuz yaşında emekli oldu ve çocukluk düşlerinin eşliğinde polisiye yazmaya koyuldu.
İzmirim'den bahsettiği için bu kitabı listeme aldım. Mondros'tan sonra işgal kuvvetlerinin yerleştiği İzmir'de bir Rus ajanın bilgi toplamasını konu alan kitap akıcı bir özelliğe sahip..
polisiye okumaya çok alışkın biri olmayarak "simirna kızılı"nda beni en çok çeken şey tabii ki yaşadığım şehir olan izmir oldu. türklerin yanı sıra rum, ingiliz, italyan, alman ve rusların da bir yaşadığı karmaşık bir dönem. sayfaları çevirirken hep daha fazlasını okumak, canlandırmak istedim. bu karmaşanın içinde çözülmesi gereken esrarengiz bir cinayetin etrafında anlatıcının kendi hikayesine gidiş gelişlerle, kitabın sonuna kadar neredeyse öngörülemeyen bir macera peşinden gittim. nihayet kitabın devamı gelecekmiş gibi bir hisle bitirdim. polisiye, macera türlerini sevenlere tavsiye ederim.
Mondros sonrası İzmir işgali... bir Rus komiseri işgalciler hakkında bilgi toplarken bir yandan da bir cinayeti aydınlatmaya çalışıyor. Yunanlılar, İtalyanlar, Rumlar, Ruslar.. ne ararsan var. İşgal altında bir şehir, şehrin Yunanlılara verilmesi için imza toplayan bir halk... tavsiyedir sevecekseniz. Kitabın tek eksiği eski bir izmir haritasıydı :)
kitabin kurgusu ve konusundan ziyade eski izmir, yasama dair detaylar, karakterler ve vakanin zamani ile tarih kurgusunun ortusturulmesindeki ozen kitabi okutturuyor. izmir ve izmire dair kitaplar arasinda begeni ile okunacak bir tanesi. not. benim gibi tembeller icin o zaman dair bir harita veya sehir krokisi cok ise yarardi. yazarin diger kitaplarini da okuyacagim.
Nasil bazı kitaplar 100 sayfa da bitmesi gerekirken 300 sayfaya uzatiliyorsa, bu kitapta daha uzun ve betimlemeli yazılmaliydi. Olay örgüsünü çok dağınık yazılması, zaman ve mekanlarin ise üstünkörü geçilmesi çok hoşuma gitmedi Kitap her ne kadar kurgu olsa da Izmir'in en karmasik donemini anlatiyor. Belliki yazar o doneme dair detaylari bulmus ama keske detaylandirsaydi. Iyi bir kaynak olabilirdi.
bilmiyorum seslendirmeden mi yoksa benim bu dönemki ruh halimden mi kitap beni sürükleyemedi, büyük bir kısmında bölüm numarası belirtilmediği için de olabilir tabii, sürekli oradan oraya atlıyormuşuz hissi ile dinledim. kitabın sonunda da sanki bir bölüm daha olmalı gibi bitirdim. dönem itibarıyla arka planda verdikleri, ana karakterin hayatına dair ara ara verilen detaylar çekici hale getirse de bir eksiklik hissederek dinledim.
Suphi Varım'ın "tarihi polisiye" diye yazdığı ancak polisiyesi zayıf, tarihi kurgusu daha da sorunlu olan bir roman. Kahramanın ağzından tek düze bir anlatım ile ilerliyor. Dedektifimiz, eski bir çalışk polisi olan ancak Bolşeviklere katılmış ve devrimden sonra Çeka için İstanbul ve İzmir'de görevlendirilen bir Rus. Ortalama bir hikayeye, biraz rumca cümle eklenmiş, biraz yunan karakter sokuşturulmuş, ancak ne ilerliyor ne de ilginç bir yere varıyor.