Jump to ratings and reviews
Rate this book

Halk Şiirinde Üç Büyükler 2: Pir Sultan Abdal

Rate this book
Değerli edebiyatçı ve edebiyat araştırmacısı Cevdet Kudret tarafından hazırlanmış "Üç Büyükler" dizisinde, edebiyatımızın çeşitli kesimlerinin ve türlerinin temsilcileri ve temel taşları sayılan üçer sanatçının hayat ve sanatlarını inceleyen geniş birer araştırma yazısı ile, seçme parçalara yer verilmiştir.

Bütün öğrencilerin ve edebiyat meraklılarının gereksemelerini karşılamak ve kolayca anlamalarını sağlamak amacıyla, seçilen parçalara açıklama ve notlar eklenmiştir.

144 pages, Paperback

First published October 28, 2003

6 people want to read

About the author

Cevdet Kudret

49 books4 followers
7 Şubat 1907’de İstanbul’da doğdu, 10 Temmuz 1992’de aynı yerde öldü. Birinci Dünya Savaşı’nda babası ölünce annesi tarafından okutuldu, 1933’te İ.Ü. Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1933-45 arası Kayseri ve Ankara Atatürk liselerinde ve Ankara Devlet Konservatuvarı’nda edebiyat öğretmenliği, 1945-50 arası Türkiye Ansiklopedisi bürosunda edebiyat sekreterliği yaptı. Türk Dil Kurumu’nda görev aldı.
Yazı yaşamına 1927’de Servet-i Fünun dergisinde başlayan Cevdet Kudret, Meşale dergisinde toplanan Yedi Meşale’cilerden biridir. Grubun ortak kitabı Yedi Meşale (1928) ile kendi kitabı Birinci Perde’de (1928) yer alan şiirlerinde ‘bireysel duyguları, münzevi ve kötümser, ama orijinal açılardan arada hikâye ve balad imkânlarından da faydalanarak başarıyla yansıttı’ (Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü). Aynı yıllarda oyunlar da yazdı. 1952’den başlayarak önce ‘Abdurrahman Nisâri’ ve ‘Suat Hizarcı’ gibi takma adlarla, sonra da kendi adıyla edebiyat tarihimizin önemli adları ve yapıtları üzerine tanıtma ve el kitapları ile başarılı, aranan ders kitapları hazırladı.
1945’te hazırladığı Türk Hikâye ve Roman Antolojisi’ni sonradan Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman adıyla genişletti (2 cilt: 1965, 1967). Karagöz’de (3 cilt: 1968-70) tarihçeleri ve açıklamaları ile 35 Karagöz oyununu topladı. 1973’te çıkan Ortaoyunu ile TDK 1974 Bilim Ödülü’nü (ikinci cilt: 1975), son deneme kitabı Kalemin Ucu (1991) ile de 1991 Sedat Simavi Edebiyat Büyük Ödülü’nü kazandı.

Ratings & Reviews

What do you think?
Rate this book

Friends & Following

Create a free account to discover what your friends think of this book!

Community Reviews

5 stars
4 (57%)
4 stars
1 (14%)
3 stars
2 (28%)
2 stars
0 (0%)
1 star
0 (0%)
Displaying 1 - 3 of 3 reviews
Profile Image for Köksal KÖK .
662 reviews73 followers
September 8, 2016
Halk Şiirinde Üç Büyükler 2- Pir Sultan Abdal

Cevdet Kudret
Yeditepe Yayınları, 1965
İnkılâp Kitabevi, 1985, 2003

İstanbul, 1965, 1985, 2003
144 s.
ISBN: 9789751019943

Cevdet Kudret Solok (1907-1992)

“Üç Büyükler" dizisinde, edebiyatımızın çeşitli kesimlerinin ve türlerinin temsilcileri ve temel taşları sayılan üçer sanatçının hayat ve sanatlarını inceleyen geniş birer araştırma yazısı ile, seçme parçalara yer verilmiştir.

Ortaöğretim ve üniversite öğrencilerinin, ayrıca bütün edebiyat meraklılarının gereksemelerini karşılamak ve kolayca anlamalarını sağlamak amacıyla, seçilen parçalara açıklama ve notlar eklenmiştir.

Dizinin, "Halk Şiirinde Üç Büyükler" bölümünde Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan; "Divan Şiirinde Üç Büyükler" bölümünde de Fuzuli, Baki, Nedim ele alınmıştır.
(Arka Kapak)

içindekiler;

-hayatı,
-sanatı,
-şiirleri,
-hayatı ve menkıbeleriyle ilgili şiirler, s.42
-tarikatla ilgili şiirler, s.79
-din-dışı şiirler, s.113
-Pir Sultan Abdal için kızı Sanemin söylediği ağıt, s.136
-terimler sözlüğü, s.138

kitapta, ozanın seçme 58 şiirine yer verilmiş.

8-9-2016
Profile Image for Özgür Baltat.
184 reviews18 followers
May 30, 2021
Aldığım notlar:

Yazılı kaynaklarda hakkında bilgi yoktur, bilgiler şiirlerinden ve söylentilerdendir. Bir şiirine göre Peygamber ve Ali’nin soyundandır. Bir başka şiirinde Horasan’dan geldiği düşünülebilir.

“Abdal” tasavvufta, insanları Tanrı buyruklarına göre yöneten, fakat göze görünmeyen, dört üyeli tanrısal örgütün kutsal üyelerinden birinin adı ebdal (abdal)'dır. Ortaçağ'da İran'da ve Türk ülkelerinde Abdallar adını alan bir dervişler topluluğu ortaya çıkmıştır. Bu topluluğun Anadolu'daki koluna Rum Abdalları denir. Anadolu'da bu topluluğa bağlı birtakım sofiler ve derviş şairler Abdal sanını almıştır.

Pîr Sultan Abdal, "Şiîlik”in bir dalı olan "isnâ aşeriyye” diye anılan, yani "On iki İmam"a inanan, Türkiye'de ise "Alevî” ve "Kızılbaş” diye adlandırılan tarikata bağlıdır. Buna göre, Muhammed'den sonra İslâmların "imam”ları (başkanları) Ali ve oğulları olmak gerekirdi; Ebu-Bekir, Ömer ve öteki halifeler onların bu hakkını ellerinden almışlardır; şimdiye kadar Ali soyundan 11 imam gelmiş geçmiştir, 12. imam olan Mehdî gizlenmiş olup, dünyanın sonunda meydana çıkarak ortalığı düzeltecektir.

"On iki imam” inancının pîri sayılan Azerbaycanlı Şeyh Safiyeddin Erdebîlî'nin çocukları İran tahtını ele geçirip hükümdarlıkla tarikat başkanlığını kendilerinde birleştirince, Anadolu'daki Alevî-Kızılbaşlar, daha önce yalnız "pîr” (tarikat başkanı) olarak tanıdıkları Safevîler'i bu sefer meşru hükümdar olarak da görmeye başlamışlardır; kendilerini "seyyid" (Muhammed soyu) diye tanıtan bu sülale hükümdarlarından Şah İsmail ile, onun oğlu Şah Tahmasb'ın, Anadolu Alevîlerince Mehdî olduğuna inanılmış; "Sünnî” Osmanlı devletine karşı bu inançla birtakım iç ayaklanmalara kalkışılmıştır. Pîr Sultan Abdal bu ayaklanmalardan birine katılmış, belki de başkanlık etmiştir. Sivas’taki bu ayaklanmayı Hızır Paşa bastırmış ve şairi astırmıştır. Bir başka kaynağa göre idamı sırasında ayaklanma olmamış, Sünni köylülerin Alevi düşmanlığından, kendisini ihbar ve şikayetleri üzerine öldürülmüştür.

Kanunî (hük. 1520-1566) devrinde İran'la Osmanlı arasında tam yirmi yıl süren (1534-1554) anlaşmazlıklar sırasında İran şahı Tahmasb (hük. 1524-1576)'ın zaman zaman Anadolu üzerine yürümesi, Şah İsmail'in Çaldıran bozgunu (1514) dolayısıyla öç alma duygularıyla dolu Alevîleri yeniden umuda kaptırmış, Mehdî diye gördükleri İran hükümdarının Osmanlı devletini ele geçirmesini bekler hale getirmiştir. Pîr Sultan Abdal'ın şiirlerinde Alevîlerin isteği dile gelmektedir:

Haktan inayet olursa
Şah Urum’a gele bir gün

Çeke sancağı götüre
Şah İstanbul'a otura

Mehdî dedem gelse gerek
İntikamın ala bir gün

İntizarım güzel Şahtır
Mülke sahip ola bir gün

Yürüyüş eyledi Urum üstüne
Ali nesli güzel İmam geliyor

Alay alay gelen gaziler ile
İmamların öcü alınmalıdır

Yeryüzün kırmızı taçlar bürüye

İstanbul şehrinde ol sâhib(-i) devlet
Tâc-ı devlet ile salınmalıdır

XVI. yüzyılda Alevî ayaklanmalarını yalnız tarikat ayrılığına bağlamak yeterli değildir. Temelde, iktisadî ve toplumsal düzenin bozulma, "reâyâ” (toprağı işleyen köylü) ile "ehl-i örf' (yöneticiler) arasındaki anlaşmazlık da büyümüştü. Reaya üstünde baskılar artmıştı. Ekonomik para kıtlığı sonucu yüksek faizli tefecilik oluşmuştu. Borçlarını ödemeyemeyen çaresiz köylüler, topraklarını bırakarak, dağa çıkıp, kendilerine kötülük etmiş kimselerden öç almak için fırsat kollamışlar. Bu durum, Anadolu Alevîlerini adaletli yöneticiler aramaya yöneltmiş, zaten tarikat yoluyla bağlı bulundukları İran Safevîlerini, dünyaya adalet getirecek "Mehdî” olarak görmeye ve onlar hesabına çalışmaya itmiştir.

Gözleyi gözleyi gözüm dört oldu
Ali'm ne yatarsın günlerin geldi

dizeleriyle Ali ve Ali soyundan geldiğine inandığı İran şahını yardıma çağırır. Bu ayaklanmada "Hamaldan, Mardin'den Sivas'a” yürüneceğini, "sancağın Kazova'ya dikileceğini” bildiren şair; başka bir şiirinde, "bu yola yetmiş üç erle girdiklerini, yalbırdak (yalın) kılıçları ele aldıklarını” anlatmış; ayrıca "bunca yatmanın gayrı yettiğini, ne olursa olsun kalkmak gerektiğini, Muhammed Mehdî'nin sancağını çekmek zamanının geldiğini, teber (balta) çekip sığındıkları mağaradan dışarı çıkarak münkirlerin saraylarını bozup yıkacaklarını” bildirmiş, "münkire kılıç çalmak için canları bir olmaya, özü öze bağlayıp sular gibi çağlayarak yürüyüş eylemeye, kızıl sancağı açıp ellerinde aşk bıçağı ile Mervan soyunu (Osmanlıları) vurup padişahı öldürmeye” çağırmıştır.

Pîr Sultan Abdal ne istiyordu? İlk olarak, adalet temeline dayanan bir düzen istiyordu.

“Hani n'oldu esk(i) adalet eski gün” dizesi bu özlemi dile getirir. Gerçekten de, Osmanlıların ilk yıllarındaki tutum ve düzen anlayışları özlenecek bir şeydi:

Osman Gazi, Karahisar'ı alınca (1299), orayı Müslümanların yerleşim yeri yapar, bir de pazar kurdurur. Germiyan'dan gelen bir kişi:
-Bu pazarın bacını (vergi toplama işini) bana sat.
-Bac nedir?
-Pazara kim gelirse ben ondan akça alırım.
-Senin bu pazar halkından alacağın var mı ki akça istersin?
-Bu töredir; bütün vilâyetlerde vardır; padişah olanlar alır.
-Bir kişinin kazandığı başkasının mı olur? Kendinin malı olur. Ben onun malına ne kodum ki bana akça ver diyeyim? Bre kişi! Var, git. Artık bu sözü bana söyleme ki, sana ziyanım değer.
Fakat pazarcılar, ona, pazarı bekleyenlere bir şey vermek gerektiğini anlatınca: “Öyleyse, yük getirip satan her kişi iki akça versin; satamayan kişi hiçbir şey vermesin." diye kanun koyar, ve: “Bu kanunu kim bozarsa Allah onun dinini ve dünyasını bozsun!” diye dua eder.

Pîr Sultan Abdal, ikinci olarak, insana değer verilmesini ister. Şair, tasavvuf felsefesine göre, insanı Tanrı'nın bir görüntüsü olduğu için değerli görmüştür. Tasavvuf çerçevesi içinde de olsa, bunu bir çeşit hümanizma sayabiliriz.

Çok keramet var insanda
İnsanı hor görme hem mucizâtın
Cümlesin insanda buldum erenler

Doğaya (bitkilere ve hayvanlara) karşı duyulan derin sevgi ve gerçekçi anlatım, onun köylü gerçekçiliği ve maddeci doğacılık sezgisi ile işlenmiştir:

“Sordum sarı çiğdeme:
—Anan baban var mıdır?
— Ne sorarsın, hey derviş!
Anam yer, babam yağmur.”

“ Koyun meler kuzusunun adı yok
Sıra sıra küleklerin (tahta kovaların) südü yok
Kuzusuz yaylanın hiçbir tadı yok
Gel koyun meleme vazgel kuzundan”

“ Öküzün damını alçacık yapın
Yaş koman altına kuruluk sepin
Koşumdan koşuma gözlerin öpün
İreçberler hoşça görün öküzü”
Profile Image for Benan.
227 reviews30 followers
February 5, 2019
Daha çok öğrenciler için hazırlanmış, Pîr Sultan Abdal'ın hayatını ve sanatını inceleyen bir kitap. Cevdet Kudret, şairin hayatını, onun evini, fiziksel görünümünü, tarikat yaşantısını, yaşadığı devrin özelliklerini kapsayacak şekilde anlatmış. Pîr Sultan Abdal sözlü edebiyat geleneğinden gelme bir sanatçı olduğu için, yüzyıllar öncesinden günümüze kadar sözlü olarak aktarılmış, zaman içinde doğal olarak değişikliklere uğramış şiirlerinden yola çıkarak bunu yapmaya çalışmış. Öğretmenlik tecrübesinden de olsa gerek oldukça açık bir aktarım olmuş bana göre. Büyük ölçüde faydalandım. Pîr Sultan Abdal türkülerini dinlerken anlamını bilmediğim bazı sözcükler beni rahatsız ederdi. Pîr Sultan Abdal'ın hayatı ve şiirini inceleyen kitabı bu sebeple okuma listeme almıştım. Kelimelerin sözlük anlamını bilmenin de Pîr Sultan Abdal'ı anlamak için yeterli olmayacağını düşünürdüm bunun yanında. Haksız değilmişim.

Yazar, Abdal'ın sanatını, şiirinde kullandığı dil, biçim ve ele aldığı konular açısından incelemiş. Çok iyi bildiğimiz ve türkü olarak dinlediğimiz şiirlerini de kapsayan örnekleri, bazı sözcüklerin sadece sözlük anlamlarını değil, belirli bir şiirdeki özel anlamını, sözcüğün işaret ettiği herhangi bir olayı ya da kişiyi de açıklayan dipnotlarla birlikte vermiş. Bundan böyle Pîr Sultan Abdal türkülerini daha iyi anlamlandırmak mümkün benim için.

Kendisine ait olup olmadığı bile kesin olmayan şiirlerinden yola çıkarak yaşadığı dönemi, hayatını öğrenmeye çalıştığımız Pîr Sultan Abdal bana hayali bir karakter gibi göründü haliyle. Yine de yazarın çok güzel ifade ettiği gibi Pîr Sultan Abdal hakkında kesin bilgiler olmasa da bir Pîr Sultan Abdal geleneğinin varlığı kuşku götürmez. Bu kitap bu geleneği az çok tanımak için yeterli bana göre. İnternetten yaptığım ufak tefek araştırmalar sonunda gördüm ki, okuduğum bu kitap ulaşılabilecek bilgileri oldukça iyi derleyip toparlamış kıymetli bir eser. Cevdet Kudret bir edebiyatçı, aynı zamanda bir edebiyat tarihçisi ve buna yakışır bir şekilde bir eser ortaya koymuş. Pîr Sultan Abdal hakkında genel bilgi edinmek isteyenin bundan daha derli toplu bir kitap bulması kolay değil bence. Sadece, Kudret'in de kitabında bahsettiği Pertev Nailî Boratav ve Abdülbaki Gölpınarlı'nın birlikte yazdığı Pîr Sultan Abdal isimli kitap benzer nitelikte olabilir belki.

Babaannemi ve büyükbabamı kaybettiğimden beri kulağıma uzun zamandır çalınmayan bazı sözcükleri hatırlamak da çok hoşuma gitti. Yöresel yakınlıktan olsa gerek, şairin şiirlerinde kullandığı köylü ya da halk dili babaanneminkine çok benziyor. Bu dildeki bazı kurallar da açıklandığı için halk edebiyatındaki benzer kalıpları bundan sonra daha iyi çözebileceğim ya da anlamlandırabileceğim için mutluyum.

Kitabın sonunda bu kitapta kullanılan terimleri açıklayan kısa bir sözlük de var.

Pîr Sultan Abdal türküleri beni şiirlerine, şiirleri de bu kitaba itti. Bu kitap da Alevi geleneklerini ve dönemin siyasi işleyişini inceleyen kitaplara itiyor. Eminim bu tür kitapları okuyunca Pîr Sultan Abdal türküleri benim için çok daha anlamlı olacak. İleride tekrar Pîr Sultan Abdal ile ilgili bir şey okumak istersem, bu, ancak o ve edebiyatı hakkında yazılmış iddialı bir doktora tezi olabilir.

Pîr Sultan Abdal'ın dinsel kimliğinden çok haksızlıklara boyun eğmeyen kişiliği etkiledi beni. Anladığım kadarıyla her politik görüş kendi işine gelen tarafını ön plana çıkaran şiirlerini türküleştirerek popüler kılmış. Örneğin, her zaman duygulanarak dinlediğim şu türküde (https://youtu.be/sWLwp8GT_Fk) iki dörtlüğün yer almadığı dikkatimi çekti. Türküde yer almayan dörtlükler şöyle:

Nemrud gibi Ankaa n(e) oldu
Bir sinek havâle oldu
Dâvamız mahşere kaldı
Yarın bu senden sorulur

Hafîd-i Peygamber'im hâs
Gel Yezid, Hüseyn'imi kes
Mansur'um beni dâra as
Ben ölünce il durulur.

Tabii ki şiirin türküleştirilmesi sırasında müzik vs açısından da böyle gerekmiş olabilir. Bunu düşünürken şiirin saza dökülmüş ilk halini de merak ettim.

Bazı şiirlerinde, Abdal’ın sünnî mezhebinden olanlara karşı kin beslemiş olabileceğini bile düşündüm. Şaşırdım. “Şah” sözcüğünün her türküde aynı anlama gelmediğini fark ettim ve bu sözcüğün anlamının kimi yorumlarda saptırılmış olabileceğini düşündüm.

Pîr Sultan Abdal'ın bazı çok bilinen şiirlerine dayanan menkıbelerden esinlenerek çekilmiş, Fikret Hakan'ın baş rolünü oynadığı Pîr Sultan Abdal isimli filmi de seyretmenizi öneririm. Ses ve görüntü kalitesi pek iyi olmasa da bu kitabı okursanız, izlemelisiniz. Filmde, bu kitapta aktarılan tüm menkıbeler canlandırılmış. Keşke günümüzde bir tiyatro oyunu olarak da sergilense Pîr Sultan Abdal.

Kitabı okurken bir yandan da şiirlerin bazılarını, özellikle beni çok etkileyenleri YouTube'dan dinledim. Pîr Sultan Abdal’ın oldukça sade diline rağmen, günümüzde daha iyi algılanabilmesi adına olsa gerek, şiirinde kullandığı sözcüklerin hâlâ değiştirilmekte olduğunu gördüm. Mesela, aşağıdaki bağlantıda verilen türküde "dört cevap", " dört kitap" olarak değiştirilmiş. Bu öyle bir şiir ki, sözcüklerin anlamını ne kadar iyi bilirseniz bilin yazıldığı dönemi tanımıyorsanız pek bir şey ifade etmeyebilir size.

https://youtu.be/6gGBoRpyqIQ

Pîr Sultan Abdal'ın Şah'a ulaşmak istemesinin sebeplerini bilmeden onun şiirlerinden oluşturulmuş türküler dinlemek eksik kalmış bir eylem bana göre. Ayrıca, YouTube'dan türkü dinlerseniz, yorumlara da göz atın bence. Alevilerin yazdıkları sayesinde bilmediğiniz, aklınıza gelmeyen anlamlarla da karşılaşabilirsiniz.
Displaying 1 - 3 of 3 reviews

Can't find what you're looking for?

Get help and learn more about the design.