Sular Üstünde Gökler Altında, okurunu bir zaman makinesi gibi alıp 15. yüzyılın son demlerine götürüyor. Bu sürükleyici macerada rengârenk kahramanlarla birlikte İstanbul’dan Kırım’a, İspanya’ya, oradan Güney Amerika’ya ve Kazablanka’ya doğru nefes kesen bir yolculuğa çıkarken kendinizi birbirinden esrarlı olayların içinde bulacaksınız.
Hem aşk derdinden kaçmak hem de babasının hayallerini gerçekleştirerek esaslı bir kâşif olmak için yola çıkan Kalender, âlemden âleme, zamandan zamana, halden hale savrulurken kendini derin çatışmaların ortasında bulacaktır. Kader rüzgârı onu Kristof Kolomb ile buluşturacak ve bu ikili o güne kadar hiçbir denizcinin açılmaya cesaret edemediği karanlık okyanuslara yelken açacaktır. Bakir topraklar üzerinde yol alırken öte yandan da birbirlerinin karanlıklarını ve kuyularını göreceklerdir. Tam dünyayı avuçlarında tuttuklarını sanırlarken işler bambaşka bir hale evrilecek ve tabiri caizse kızılca kıyamet kopacaktır.
Kaptanlar, korsanlar, papazlar, şövalyeler, haydutlar, ressamlar, deniz kızları, kurbanlar, gizemli yerliler ve daha nicesiyle dolu bu görkemli atmosfer, aynı zamanda dönemin ruhunu tüm çıplaklığıyla yansıtan şehirler, yapılar, şarkılar, kitaplar, haritalar, diller ve katmanlı psikoportrelerle baş döndürüyor.
Son dönem Türk romanının dikkat çeken isimlerinden Kaan Murat Yanık, mitlerle bezediği büyülü gerçekçi olayların bir karnaval havası yarattığı romanında, okurunu masmavi okyanuslarda, kakao ve vanilya kokularının yükseldiği yemyeşil ormanlarda, ışıltılı kurbağaların zıpladığı düşlerde ve Doğu ile Batı'nın dikenli sınırlarında dolaşmaya, bu efsunlu serüvene katılmaya davet ediyor.
Yazar bu romanı ile TYB 2023 Roman Ödülü ile Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesinin 2023 yılında düzenlediği 4. Uluslararası Kahramanmaraş Şiir ve Edebiyat Günleri Ödülleri’nde Roman dalında ödül aldı.
Yazarın okuduğum ilk romanı, beğeniyle okudum. Çok akıcı, zengin kelime hazinesi ve güzel bir Türkçe ile yazılmış, sürükleyici bir roman.
İkinci gemi seferine kadar her şey çok güzel ilerliyor. Ancak bu noktadan sonra, odak kayıyor, detaylar gereksiz derinleşiyor, göndermeler fazlaca göze batıyor ve değişen tarz, verilmek istenen zoraki mesaj, roman akışını bozuyor.
Bununla birlikte, yeni bir yazar tanıdığıma çok memnunum. Her şeyin üzerinde, keyifli bir okuma idi.
" Yanılmayan Adam " Kaptan İsa Efendi, bu kitabın görünmez kahramanı! Sadece ilk bölümde yer alsa da yaşanan tüm macera ve keşifler onun görüşlerini haklı çıkarıyor; dolayısıyla böyle düşünen tüm kâşifleri onurlandırmak için yazılmış sanki.
İsa Efendi " Ben hakiki bir kaptan gibi yaşamak istedim.(...) Kaptan dediğinin derdi; çapulcu iştahıyla on köle, üç sanduka altın ve dünyalık rütbeler olmaz. Kaptan, kâşiftir. Esas gayesi keşfetmek ve ufuklara ufuk katmaktır. " düsturuyla oğlu Kalender'i yetiştirmiş. Doğunun ve batının yedi önemli dilinin yanısıra, matematik, astronomi, harita okuma ve haritalama... gibi başlıca bilimleri öğretmiş oğluna. Bir gün denizlere açılıp bilinmeyen yerleri keşfetsin ve insanlığa duyursun diye.
Üç bölümden oluşan romanda gerçek ve kurgusal karakterlerin Amerika'nın keşfine dair yaşadıklarını okuyoruz. Kalender, Don Kalino adıyla Kolomb'un iki seferine de katılıyor.(Bunun nasıl olabileceği spoilera girdiği için okurlara kalsın.) Hem yolculuğu hem de keşfedilen yerleri, halkları, flora ve faunayı onun ve arkadaşlarının maceralarından, tuttuğu keşif defterine yazdıklarından öğreniyoruz. (Döneme ait denizci şarkıları ve inanışları güzel ayrıntılardı:) )
Gelelim eleştirilere: Tarihsel gerçekleri yazarın bakış açısıyla okuyor, dünyevî ve dini mesajlarına da bolca maruz kalıyorsunuz. Özellikle son bölümde rahatsız edecek boyutlarda ve bundan güç alınarak büyülü gerçeklik denemesiyle aceleyle bitirilmiş gibi duruyor. Yine de diğer bölümlerin hatırına kitaba şans verilmeli.
Ayrıca yazar diyaloglardaki zamâne dilini, yalnızca burada kullanıp bıraksa edebi açıdan daha hoş olabilirmiş; editörün işlevi devreye girmeli, zorlama ve gereksiz sözcüklerin kullanımı sınırlanmalıydı bence.
Bir de romanda vaad edilen aşk oldukça yüzeysel kaldı; karakterlerin çoğu gibi, bu aşkın da derinliğini göremedik.
İki yıldan beri kitaplığımda bekleyen, yaz okuması için planladığım bu roman eleştirdiğim hususlara rağmen beklentilerimi karşıladı. Gelecek vaad eden yerli bir yazar tanımak isteyenlere öneririm. Kitap kapağı için seçilen ressam Domenico Ghirlandaio 'nun Portrait of a Young Man adlı eseri, aklımdaki Don Kalino'ya benzemese de oldukça etkileyici. Yayınevini kutluyorum.
Öncelikle söylemek isterim ki, kitaba 3 yıldız verdim ama hakkı 3,5. Akıcı yazılmış, kendini okutuyor. Tanıdık kişileri bulunca da insan esere yakınlaşıyor. Şimdi gelelim eleştirilere! Yazar İhsan Oktay Anar olmayı denemiş gibi gözüküyor. Ama tabii olmamış, özgün bir tarzı kopyalamamak lazım, bir yerde kendini gösteriyor illa ki, olmuyor. Osmanlıca-Arapça deyimlerin ve kelimelerin zorla kullanılması, dildeki ağda, yerli yersiz beyitler gibi. Beni rahatsız eden, zorlama bulduğum birkaç şey vardı. Her yerde bir Müslümanlık vurgusu, Kolomb’un ününden faydalanma denemesi, Arapça konuşan Amerikan yerlileri, yetmedi Yunus peygamberin sergüzeştine bağlama. Fazla biraz. Başka bir kitabını okumak konusunda bende heves oluşturmadı. Denk gelirse belki, ben gidip almam.
İlk defa Kaan Murat Yanık’ın kaleminden bir kitap okudum ve aşırı hoşuma gitti, beklentilerimin üstünde olduğunu söyleyebilirim. Kitap o kadar akıcıydı ki meşgul olduğum için elime pek alamasam da aldığım zamanlarda bırakamadım bir türlü. Betimlemeleri samimiydi, tıpkı romanın içindeymişim gibi okudum. Yazarın oldukça kültürlü birisi olduğu ve bu kitap için de iyi araştırmalar yaptığı belli oluyor çünkü o dönemin ruhunu güzel vermiş, hiç yapay durmamış bana göre. Kitabın sonu ise sanki bana aceleye getirilmiş gibi geldi, daha ayrıntılı olabilirdi gibi. Ama yine de benim gözümde kitabın değerini azaltmadı. Bundan sonra Uzakların Şarkısı kitabını okuyacağım, kalemini gerçekten çok beğendim. Ayrıca kitaplarının kapakları aşırı estetik bayıldım 😍 Editör ve kapak işi kimdeyse tebrik etmek lazım.
başta ilgi çekici ve sürükleyici görünse de maalesef ortadan sonra gitmedi, bitmedi, olmadı. bu kadar güzel anlatımı ve dili olan bir kitabın bu kadar olmamışlığı bir okuyucu olarak beni de üzdü ama maalesef..
‘…Dönmese de felek bizim arzumuzca iki gün Hep böyle kalmaz ya hali devranın gam yeme Ümitsiz olma sakın ha, bilmezsin gaybın sırrını Perde ardında olur gizli oyunlar, üzülme’
Sanırım puanım 4.3 falan ama burada o kadar detaylı puanlayamadığımız için 5.0 olsun. :)
Sular Üstünde Gökler Altında’yı okurken kaşif olmak isteyen genç Kalender’le okyanuslara açılıyor, o tutkuyla bilinenin ötesini ararken ona eşlik ediyoruz. 🚢
Hikaye 15. yüzyılın sonlarında, tarihi bir arkaplanla karakterin hem dünyayı keşfini hem de ruhsal olgunlaşma sürecini konu alıyor. (Yazar bunu yaparken döneme ve Kolomb’un keşiflerine dair mitleri konu alıp hayal gücü ile harmanlayarak bize aktarmak istemiş gibi.)
Romanın üzerine kurulu olduğu fikrin çok güzel olduğunu düşünüyorum. Bir kaşifin gemisine yakından bakmak, birlikte yol almak çok keyifli. Aynı zamanda hafif ve akıcı dili okumayı kolaylaştırıyor. İlk kısımlarda yavan bir kurgu gibi hissettirse de sonlara doğru merak uyandıran ve insanı içine çeken bir hale geliyor. Finali ise oldukça dokunaklı. (Bana kitabı sevdiren son kısmı oldu.)
Diğer taraftan roman büyülü gerçekçilik vadediyor; ancak bu konuda zayıf olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte karakterlerdeki katmanları pek göremiyoruz. En önemlisi, Kalender’in kim olduğunu ve nasıl biri olduğunu bilmiyoruz. Roman olarak duygu uyandırma ve karakterler ile bağ kurma noktasında benim için biraz gerilerde kaldı.
Tüm bunların yanında ilk kez bir Kaan Murat Yanık kitabı okudum ve yeni bir Türk yazar keşfetmek beni mutlu etti. Hafif bir okuma aradığınızda bir şans verebilirsiniz. 💙
Döner yine Kenan’a kaybolan Yusuf, gam yeme. Hüzünler kulübesi, gül bahçesi olur bir gün; gam yeme. İyileşir hâlin ey mahzun kalp, endişelenme, Geçer bu deliliğin, sakinleşir başın; gam yeme.
Dönmese de felek bizim arzumuzca iki gün, Hep böyle kalmaz ya hâli devranın; gam yeme. Ümitsiz olma sakın ha, bilmezsin galiba sırrını; Perde ardında olur gizli oyunlar, üzülme.
Söküp götürse de yokluk sele varlık temellerini, ey kalp, Konak tehlike dolu, hedef çok uzak olsa da, Sonu olmayan bir yol yok; gam yeme.
Kalender, denizci bir baba olan Kaptan İsa’nın oğludur. Babasının teşvikiyle bir gemi seyahatine çıkar. Bu yolculuk sırasında gemi tayfası kıyı kasabalarını yağmalar, kadınlara ve ganimetlere el koyar. Kalender, Ustinya adında bir kadına âşık olur. Ancak Bustinya İstanbul’da köle pazarına düşer. Kalender, onu kurtarmak için büyük çaba sarf eder; dayısını soyar, fidyesini öder. Fakat kızı eve getirdikten sonra yeniçeriler gelir ve kızın, Müneccimbaşı tarafından istendiğini bildirirler. Kalender istemese de kız onlardan alınır. Bu olaydan sonra Kalender kendini alkole verir, yıkılır.
Yakın dostu Kadir Ağa, onu yeniden hayata döndürmeye çalışır. Kalender, artık geçmişi geride bırakmak ve kendini ispat etmek için İspanya'dan yola çıkan bir keşif gemisine katılır. Gemi Kristof Kolomb’a aittir. Ancak Kolomb, Müslümanlara karşı ön yargılıdır ve Kalender’den Katolikmiş gibi davranmasını ister. Kalender sahte belgelerle Katolik gibi gösterilir. Yeni kıtaya vardıklarında ilk başta yerlilerle dostane ilişkiler kurarlar, ancak kısa sürede sömürgeciliğin gerçek yüzü ortaya çıkar.
Papaz Kanlı Domingo'nun gelişiyle birlikte, yerlilere zorla Hristiyanlık dayatılır. Kulak kesmeler, işkenceler, tecavüzler ve yakmalar başlar. Kalender bu vahşete karşı çıkar. Bir gün bir kıza yapılacak işkenceye engel olmaya çalışırken papazla karşı karşıya gelir ve onu döver. Bu olay idamla sonuçlanacakken Kolomb müdahale eder ve Kalender ile kızı sürgüne gönderir.
Sürgün sırasında kızın Arapça konuştuğunu fark eder. Geçmişini öğrenir; kızın kabilesi yok edilmiş, o da esir düşmüştür. Kabilelerinin tanrıları, adaya gelen Müslüman kaptanlarmış. Kız İslam’ı öğrenmek ve Müslüman olmak ister. Bu süreçte Kalender’in gördüğü “zümrüt kurbağa” rüyasının da bir anlamı olduğu ortaya çıkar: Kızın dövmesinde bu figür vardır.
Birlikte doğuya gitmeye karar verirler ancak açık denizde dev bir balina onları yutar, sonra kustuğunda sadece Kalender sağ kalır. Costa Rica kıyılarına vurur ve oradan İstanbul’a döner. Ailesini, sevgilisini, her şeyi geride bırakmışken tek hayali babasını onurlandırmaktır. Eve döndüğünde babasının vefat ettiğini, Ustinya’nın ise aslında hep onu beklediğini öğrenir. Kız hamile kalmış ama acıdan çocuğu kaybetmiştir.
Kalender, babasının mezarına gider ve başından geçenleri anlattığı seyahat defterini mezarın başına bırakır. Böylece babasına olan vefa borcunu ruhen ödemiş olur.
Yunus Kalender. Ustinya. Umut etmeye ve masalların içinde kaybolmaya ihtiyacımız var hayat karşısında başka türlü direnemeyiz 159 Hayatla hayal arasındaki mesafe bir harften çok daha fazlasıdır dokuz Lakin Aşk belasından kurtulmak için onunla arana uzun mesafeler koymanın tıpkı ateşe dökülen yağ misali aşkı parladığını kavrıyordu 105
İstinya İstinya rüzgâr seni bana getirmeyecekse niye esiyor 125 Hakiki manada hiç tatmadığı esrarlı bir hazla sıvanmıştı özgürlük 146 İyi öyleyse onlardan biri cevaplasın kalbimi nasıl ikna edebilirim bir gün unutacağına kalp ikna olmaz boşuna uğraşma zira unutma kalbin tabiatına aykırı 155 Umut etmeye ve masalların içinde kaybolmaya ihtiyacımız var hayat karşısında başka türlü direnemeyiz 159
This entire review has been hidden because of spoilers.
kurgusu gerçekten ilgi çekici. okuması da pek akıcıydı. seyreder gibi okudum. tahayyül edebildim karakterleri, mekanları. edebi açıdan güzellik sunamadı yalnızca bana. edebiyatı tatsaydım daha fazla sevebilirdim. yine de vaat ettiğini veriyor sanıyorum ki. masal içinde kaybediyor okuyucu kendini. çünkü yazarın da belirttiği gibi, "umut etmeye ve masalların içinde kaybolmaya ihtiyacımız var. hayat karşısında başka türlü direnemeyiz."
Bir çırpıda okudum Kalenderin karada başlayan hayatının denizde devam edip,denizden tekrar eve dönüşte başına gelenleri.Elinize alıp da bırakmayacağınız bir kitap olduğu için bir çırpıda bitiyor.