Ayşe Kulin Yarın Yok romanında, her zamanki ustalıklı ve sürükleyici üslubuyla bizi bu kez bambaşka bir zamana götürüyor. Günümüzden yüzlerce yıl sonra, Dünya’dayız. Aradan geçen zamanda gezegenimiz bütün doğal kaynaklarını tüketmiş, takvimi sıfırlayan felaket bir savaş yaşamış, hayatta kalan bir avuç insanın özverisiyle nihayet kalıcı bir barışa kavuşmuştur; ancak şimdi yine bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Merkez Şehir Devleti’nin en genç bilim kadınlarından biri olan Mira, uzun zaman önce biyolojik bir silah olarak üretilen Tayro virüsünün formülünün peşinde zamanları aşan büyük bir serüvene atılacak, bu sırada hem aşkı ve dayanışmayı hem de soyağacında yer alan cesur kadınları tanıyacaktır...
Ayşe Kulin’den bugün hafife aldığımız sorunların olası sonuçlarına işaret eden, aynı zamanda kıymetini bilmediğimiz zenginliklerin altını çizen ve umudu asla bırakmamaya çağıran bir roman.
Ayşe Kulin is a Turkish contemporary novelist and columnist. Kulin graduated in literature from the American College for Girls in Arnavutköy. She released a collection of short stories titled Güneşe Dön Yüzünü in 1984. A short story from this called Gülizar was made into a film titled Kırık Bebek in 1986, for which she won a screenplay award from the Turkish culture ministry. Kulin worked as a screen writer, cinematographer and producer for many films, television series and advertisements. In 1986, she won the Best Cinematographer Award from the Theatre Writers association for her work in the television series Ayaşlı ve Kiracıları.
In 1996, she wrote a biography of Münir Nureddin Selçuk titled Bir Tatlı Huzur. With a short story called Foto Sabah Resimleri she won the Haldun Taner Short Story Award the same year and the Sait Faik Story Prize the next year. In 1997, she was chosen as the "Writer of the year" by the İstanbul Communication Faculty for her biographical novel Adı Aylin, She won the same award the next year for her short story Geniş Zamanlar. In November 1999, she wrote a novel called Sevdalinka about the Bosnian Civil War and in 2000, a biographical novel called Füreyya. In June 2001, she put out a novel titled Köprü about drama in Turkey's eastern provinces and how they shaped the republic's early history.
In May 2002, Kulin wrote a novel titled Nefes Nefes'e about the Turkish diplomats who saved in the lives of Jews during the holocaust in World War 2.
She has married twice, her latest novels Hayat and Huzun describe her life with her spouses, Mehmet Sarper and Eren Kemahli. Both ended in divorce but she bore 4 sons from the marriages.
İlk defa Ayşe Kulin’den bu tarzda bir kitap okuyorum. Yıllar yıllar sonra tükenmiş bir dünyanın ardından bu günlere el sallamak ve durun yapmayın demek evet güzel bir fikir ama keşke biraz daha altını doldurabilseymiş… Üstelik bu kitabın devamı gelecek gibi. Çok ortada kaldı sonu.
Kitap, kıtlıkların ve felaketlerin vurduğu uzak bir gelecekte geçiyor. Normalde distopya favorimdir ama yok yani, bence olmamış.
Ana karakter Mira, öldürücü bir virüsün formülünü bulmaya çalışıyor. Zaman yolculuğu falan derken aşk, dayanışma, güçlü kadınlar gibi konulara da giriyor. Kitap, günümüz dünyasındaki sorunlara dikkat çekmeye çalışmış. Fakat çok yavan kalmış.
İşin aslı, hikaye biraz basit ve havada kalmış. Distopya diyorsun ama pek derinlik yok, her şey yüzeysel. Bir de ne alaka bilmiyorum ama araya siyasi mesajlar sıkıştırılmış. Gezi’yi sonuna kadar destekleyen biriyim ancak distopik bir romanda neden açıktan bu kadar siyasi gönderme var, anlamadım. Hikâyeye güzelce yedirilse neyse de, alakasız şekilde girip çıkıyor. Sonuç? Bildik bir hikaye, pek sarmadı.
Türk işi bir bilimkurgu okudum. Ayşe Kulin, kalemine geçmişte uzak olan, ama aslında Tutsak Güneş'te bir benzerini denediği bir tarzda, ilginç bir hikâye kaleme almış. Yalnız kitapta çocuksu bir şeyler var. Diyaloglar, kurgu sığ ve çocuk kitabı havası veriyor nedense. Özellikle finali, çok özensiz geldi bana. Sanki kitabı yazarken sıkılmış da, neyse bitireyim artık şunu demiş gibi Kulin. Neden böyle yaptı, neden bu kitap üzerine biraz daha çalışmadı bilmiyorum. Çok daha güzel bir eser çıkabilirdi bana göre.
Zamanlar arasında yolculuk modelleri, müphem alan falan ilginç gerçekten. Yalnız daha fazla özenilmeli, daha net bir temele oturtulmalıydı. Böyle olunca ruh çağırma seansları gibi kalmış. Kurguda da açıklar oluşturmuş.
Tüm bu eleştirilerimin dışında, Türkiye'de geçen böyle bir bilimkurgu eser okumak acayip ilginçti. Zaman olarak da 2023'te okuduğunuz bir eserde 2023' te geçen olaylar okumak vesaire, insana çok güncel hissettiriyor. Adeta gazete dergi okuyor gibisiniz. Bu hoşuma gitti.
Aşk kavramına uzak kalmış insanların aşkı araması da güzeldi.
Yalnız Ayşe Kulin yine Ayşe Kulin'liğini konuşturup toplumsal ya da siyasi olaylar hakkında kendi fikirlerini de ne yapıp edip kitaba sokmayı başarmış. Handan isimli romanda gezi olaylarının işlenme şekli ve dinamikleri çok hoştu da, bu kitapta hala geziye, efendime söyleyeyim başka toplumsal olaylara dönüp dolaşıp değiniliyor olması biraz gülünç geldi. O kadar ekonomik, siyasi yaşananlar, meseleler var, biz halen taksimdeki yürüyüşlere dönüp duruyoruz. Kitapta yıl olmuş 2250+121 bilmem kaç ya. Koca insanlık Nutregon savaşını bilmem neyi yaşamış. Tuhaf.
Neyse özetle okuması keyif veren bir kitaptı. Eleştirecek çok yönü olsa da böyle bir türü denemek bile bence takdire şayan. Sayın Ayşe Kulin hep yazsın, hep bizimle olsun. Seviyoruz kendisini.
Tadı damağımda kaldı diyebilirim. Zaten çok severek takip ettiğim Ayşe Kulin'in bu ikinci bilim-kurgu denemesini ilkinden çok daha iyi buldum! Günümüz Türkiye'sine flash-backleriyle, yarattığı gelecekteki dünya ile bence çok sürükleyici bir hikaye olmuş, zamandan ve mekandan bağımsız tam bir Ayşe Kulin stiliyle. Keyifle okudum, devam kitabı olacağına inanmak istiyorum.
Acaba bir yapımcı bu kitabın farkına varıp, yabancı platformlardan birine ilk "gerçek anlamda" Türk bilim-kurgu serisini çeker mi? Keşke...
Ayşe Kulin 1984 gibi bir distopya yaratmak isterken havada kalan bir uzun öykü yazmış. Konusu dünyayı kasıp kavuran bir virusun formülünü bulmaya çalışan Mira'nın atalarından biriyle iletişime geçmesiyle başlıyor.
Ama konudan ara ara çıkıp siyaset konuşuluyor ya da araya bir buruk aşk hikayesi konuyor. Bu yüzden konu havada kalıyor. Benim için zayıf bir kitap oldu malesef.
Ayşe Kulin okumak hep cok lezzetli :) incecik bir kitap ve son sayfaya kadar keyifle okunuyor. Yakin turkiye tarihini ozetliyor ve hatirlatiyor. Sonu beklediğim gibi olmadığı icin biraz üzüldüm umarim devami gelir. Bu hikaye burda kalmamali..
I liked how it started as a science fiction novel and developed to portray the selfishness and ambition of human beings. The ending was not cliché, but we can say it concluded just as it began.
YARIN YOK / AYŞE KULİN Kadıköy Kitap Fuarı'ndan imza gününde tesadüfen aldığım Ayşe Kulin'in son kitabı Yarın Yok'u okudum, fazla gecikmeden yorumu yazayım dedim. Ne olur ne olmaz, yarın yoksa da yorumumuz kalır belki. Ayşe Kulin sevdiğim, tüm kitaplarını okumaya çalıştığım yazarlardan. Genelde anı, biyografi, güncel hayattan yazdığı kitapları sevdiğim türden. Ama bu kitabı farklı bir tür, fantastik, ütopya/distopya arası bir kitap. Daha öncede Tutsak Güneş adlı kitabı da bu tür ama ben onu alamamıştım (sıra gelmedi). Bu kitaptan sonra onu da listenin üst sıralarına yazdım. " Günümüzden yüzlerce yıl sonra, Dünya’dayız. Aradan geçen zamanda gezegenimiz bütün doğal kaynaklarını tüketmiş, takvimi sıfırlayan felaket bir savaş yaşamış, hayatta kalan bir avuç insanın özverisiyle nihayet kalıcı bir barışa kavuşmuştur; ancak şimdi yine bir tehlikeyle karşı karşıyadır. Ayşe Kulin’den bugün hafife aldığımız sorunların olası sonuçlarına işaret eden, aynı zamanda kıymetini bilmediğimiz zenginliklerin altını çizen ve umudu asla bırakmamaya çağıran bir roman." diyor arka kapakta. Bu da yukarıda neden "ütopya/distopya arası" dediğimi açıklıyor. Distopya çünkü şu an önemsemediğimiz değerleri ( tüm kaynakları tüketmişiz, canlı türlerinin çoğu yok olmuş, berrak dereler, balıkların olduğu denizler, otlaklar, kumsallar vb.) kaybetmişiz, otoriter bir yönetim , her şey izinle ( iki saatte bir zil çalınca dört kişi tuvalete gidiyor ve altı dakika içinde görev yerine dönmek zorunda, saat başı beş yüz adım atmak, gıda hapları vb.). Ütopya çünkü tüm savaşlar bitmiş, herkes barış içinde, dil, din, ırk ayrımı yok, insanlardan tek beklenen dürüstlük, insanlığın tek bir amacı var: Dünya gezegenini huzurla yaşanabilecek bir cennete dönüştürmek. Bir bölümde: "Yeryüzünde yaşayan her insan, Hayırlı Uyanış'tan beri, temiz ahlaklı ve dürüst olmak zorundaydı. O kadar ki, temiz ahlaklı olmak, buluşlarımızdan, keşiflerimizden, icatlarımızdan da öncelikliydi. Neden mi? Çünkü gezegenimiz içinde bulunduğu perişanlığa ahlak yoksunu, bencil, hırslı, yöneticiler ve gözü doymayan halkların çıkardığı menfaat savaşları yüzünden düşmüştü." diyor. Bence her şeyi açıklayan bir paragraf fazlasına gerek yok. Okumayanlar ve okumak isteyenler için spoiler vermiş olmayalım. Kulin'in farklı tarzda yazdığı bu kitabı da okunmalı bence. Birkaç alıntı ile yorumu bitirip, sonraki buluşmamıza kadar kitapla kalın diyorum. Yarın Yok'tan: 🌍 Yeni bir şeyler bulabilmek! Hepimiz bunun için yaşamıyor muyduk zaten? 🌍 Bir hayaldi bizimki ama hayaller gerçekleştirmek için kurulurdu. 🌍 Dünyanın en yoksul bölgesinde sadece mikroplar, virüsler, hastalıklarla değil, cehalet ve önyargılarla da mücadele ederken yüzlerce çocuğum oldu benim.
Yılların usta kalemini eleştirmek bana düşmez ama maalesef hayal kırıklığı ile bıraktığım bitiremediğim bir roman oldu. Bazen yenilikler beklediğimiz ve alıştığımız lezzeti vermiyorlar :(
Dilinize ilk geleni söylemeden önce iki kere düşünün ama aklınıza ilk gelen düşünceye güvenin, beklediğiniz mesaj size her zaman ilk düşünceyle gelecektir…
“Dilinize ilk geleni söylemeden önce iki kere düşünün ama aklınıza ilk gelen düşümceye güvenin, beklediğiniz mesaj size her zaman ilk düşünceyle gelecektir..”
“Dünya kurulduğundan bu yana din, ırk, servet ve güç yüzünden zaten sürekli savaşıp durmuş insanoğlu. Ama bu kez güçlüler ve zenginler daha da glü ve zengin olmak için değil, yoksullar dahil tüm insanlar, sadece açlıktan ölmemek in savaşı göze almışlar..”
Ayşe Kulin, okuma alışkanlığı kazandığım dönemlerde bana her daim yoldaşlık eden yegane yazardır. Tüm kitaplarını okumuş o usta kalemiyle bu alışkanlığı pekiştirmiştim. Uzun yıllar sonra yeniden o sürükleyici kalemi ve üslubuyla buluşmak şahaneydi.
Bu sefer bambaşka bir kurguyla alışılmışın dışında bir hikayeyle buluşuyoruz. Günümüzden yüzlerce yıl sonrasına. Dünya’dayız fakat aradan geçen zamanla gezegenimiz bütün doğal kaynaklarını tüketmiş, felaket bir savaş yaşamış hayatta kalan çok az sayıda insanın mücadelesi ve özverisiyle kalıcı bir barışa kavuşmuştur. Derken yine bir tehlike baş göstermiş. Merkez Şehir Devleti’nin en genç bilininsanlarından biri olan Mira, uzun zaman önce biyolojik silah olarak üretilen bir virüsün formülünün peşine düşüyor. Tayro virüsünün peşinde akıl almaz bir serüvene atılacak. Bu yolculuk ona hem aşkı, hem dayanışmayı hemde geçmişindeki cesur kadınları tanıyacak.
Baktığınız da kısacık bir eser gibi görünebilir. Fakat öyle sübniminal mesajlara yer verilmişki. Çok tanıdık aslında. Bir okadar da bizim için görülen yakın gelecek gibi. Düşünmediğimiz, görmediğimiz üzerinde durmadığımız günümüz sorunları. Ve bu sorunların olası sonuçlarına dair, kıymetini bilmediğimiz koruyamadığımızda kaybettiğimizde olacakların bir habercisi bir örneği niteliğinde. Akıcı anlatımı yer yer ders çıkarılacak bölümleriyle bence okunması gereken bir eser.
Ayşe Kulin okumaya ilk "Adı Aylin" kitabıyla ortaokul yıllarımda başladım ben. O zamandan bu zamana farklı dönemleri anlatan farklı tarzlarda pek çok kitabını okudum ve oldukça da sevdim genel olarak. Ta ki bu kitaba kadar. Keşke uzun bir öykü kitabı olarak yazsaymış ve öyle bıraksaymış dedim çünkü bu kadar zayıf anlatım bu kadar temelsiz desteksiz bir öykü okumadım daha önce Ayşe Kulin'den. Herhalde yaşlılığın getirdiği bazı durumlardan olsa gerek diyorum. Çoook uzak bir gelecekte, dünya türlü savaşlar yaşar, az sayıda kalan bir avuç insan şehir devletleri kurar ve dünyayı tekrar kurtarmaya kaybedilen eski mavi yeşil haline döndürmeye çalışır. Bildiğimiz insan formunda bedeninde değillerdir artık, saçları t��rnakları ve dişleri yoktur, beslenme haplarıyla beslenirler. İnsanlar bunama ve yaşlı/kronik hasta ve çocukları ölümcül olarak etkileyen Tayro virüs ( :) ) ile boğuşmaktadır. Mira, Tayro virüse çare bulabilmek için ses dinleme metoduyla Metaverse (?) gider ve atalarını arar. Yazar aralara bol bol Türkiye'den olaylar sıkıştırmış ibret için herhalde. Yani belli ki ülkede dünyada yaşanan son yıllardaki durumlara canı sıkılmış ama hayatımda bu kadar desteksiz dayanaksız nerede başladığı nerede bittiği belli olmayan, konunun bir yere bağlanmadığı saçma sapan laf kalabalığı yapılan başka bir Ayşe Kulin kitabı okumadım. Halbuki çok da merak ederek almıştım..
Bu kitabı yazarken Ayşe Kulin’in kafası biraz karışmış. Hatta buna kitap demek de çok iddialı, kitapçık demek daha doğru olur. Distopik bir ortamdayız, ancak hikaye nasılsa dönüp dolaşıp Ayşe Kulin’in eski romanlarına bağlanıyor, eski hikayelerin özetlerini okuyoruz sayfalarca. Hala Gezi, hala Covid, hala Hrant Dink, gerçekten aynı şeyleri yazmaktan bıkmadınız mı, Ayşe Hanım? Hikaye düz anlatımla başladı, sonra ortalara doğru mektuplaşmaya döndü, alakasız bir stil karmaşası. Mira’nın formülü bulmak için vakti boldu, nasılsa başka işi yoktu, bir anda Radin’den zaman dilenmeye başladı? Başı ve sonu olmayan yarım yamalak bir aşk hikayesi. Zaten aşkın kalmadığı bir gezegende gerek var mıydı buna? 145 sayfa boyunca okuduklarımızla en ufak bir alakası olmayan son 3 sayfa… Büyük harfler, boş sayfalar, geniş satır araları… Ayşe Kulin ilk defa beni büyük hayal kırıklığına uğrattı. Yazmış olmak için yazmış gibi…
İlk 20 sayfada "Acaba değişik bir şey mi okuyacağım?" diye yersiz bir umuda kapıldığınız ve sonrasında Kanadı Kırık Kuşlar, Tutsak Güneş ve hatta utanmadan özetini yaptığı Kördüğüm'den gelen karakterler sayesinde bu kitaplarla aynı Ayşe Kulin Cinematic Universe'te geçtiğini fark ettiğiniz çaresiz, tekrara düşen ve çelişkili bir roman. Boş, bomboş; kısıtlı bir hayal gücünün göstergesi. Hele o sonu... Hele o saçma sapan sonu.
Ayşe Kulin çok sevdiğim yazarlardan biridir ve her kitabını büyük bir zevkle okumuşumdur ancak bu kitap sanki çağın gerisinde kalmak istemediği için Metaverse bağlantılı bir kitap yazma çabasında olan yeni yetme bir yazara aitmişçesine basit geldi bana. Çok üzgünüm ama bu kitap yazılmasa da olurmuş. Kopuk kopuk, ne olduğu belirsiz bir hikaye. Benim okuduğum makalelerden, izlediğim haberlerden anladığım metaverse böyle bir şey değil sanki.
Futuristik, hatta bilimkurgu turunde yazmis. En basarili kitabi diyemem ancak herzamanki gibi son derece akici. Bir gun icerisinde kolayca okudum. Ayse Kulin, en sevdigim yazarlardan. Umarim yazmayi birakmaz. Bizler ve insanlik icin elinden geleni yapmaya calistigini dusunuyorum. Uyarilarini yapiyor, cok da iyi ediyor. Bu sefer iklim krizi ve etkilerini ele almis ve dunyanin yasanmas bir yer haline gelecegini anlatmis. Kesinlikle okunmali. Ayse Kulin'in her yazdigi okunmali.
Severek takip ettigim Ayse Kulin’in son eserlerini beni hayal kirikliklarina ugratir oldu. Yarin Yok da bunlardan biri ne yazik ki. Kanadi Kirik Kuslar serinin devami niteliginde bir roman oldugunu anladigim Yarin Yok’un yarisi ilk uc kitabin ozeti gibiydi. Diger yarisi icin distopik bir dunyayi anlatmakta yetersiz ve yuzeysel kalmis. Son yillarda, “Ayse Kulin yeni kitap cikarirsa artik okumayacagim” sozumu bir daha tekrarliyorum ve biliyorum ki bir iki seneye bu sozumu tekrar tutamayacagim.
Üzülerek söylüyorum okuduğum en kötü bilim kurguydu hatta bilim kurgu muydu ondan da emin değilim. Romanın gelecekte geçmesinin kurguya katkısını hiç anlamadım, bence reklamı yanlış yapılan bir kitap olmuş. İçeriğin böyle olacağını bilsem en başından almazdım. Kurgudaki herhangi bir bilim kurgu unsurunun bilimsel temeli aşırı zayıf, çok fazla tutarsızlık var. Beklentilerimin maalesef çok altında kaldı. 1,5/5
Türk edebiyatında Kulin dili literatüre girmeli bence. Duyguları en sade cümlelerle en derinden etkileyen, kurguyu yaratıp en güzel yazan sevdiğim yazardır Ayşe Kulin. İki distopya denemesi de bence başarılı. Kitaplarında uzaktan eski roman karakterlerine birkaç satırda da olsa yer vermesi bence biz okurlarına hediyesidir.
Ne desem bilemiyorum. Üzerine daha fazla düşünülebilirdi. Bilim kurgu tarzında yazılmaya çalışılmış. Türk yazarların siyaseti her şeye katması baydı artık. Hala gezi parkı falan fistan. O zaman yeni tarz niye deniyorsunuz? Metaverse, virüs, 8 Mart kadınlar günü vs. Yapmayın bunu. Sonunu okuyunca e noldu şimdi dedim.
Bir Ayşe Kulin kitabı olarak okursanız asla beklentileri karşılayacak seviyede değil. Yeni bir yazarın ilk romanıymış gibi okursanız gelecek vaat eden bir kitap olduğu hissine kapılırsınız. Toplumsal meselelere parmak basan eski Ayşe Kulin kitaplarını özledik keşke distopik dünyayı yazma işini başkalarına bıraksa..
Klişenin bu denli tekrarlandığı, araştırmadan, aklına geleni yazdığı için, türkçe edebiyata bu denli sönük bir eser bıraktığı için Ayşe Kulin'e kızgın bitirdim kitabı. Altmışların holywood hayalgücünden biile nasibini alamamış, nalına mı mıhına mı dokunsamda türkiyeli bie fantastik kurgu yazsam diye yazılmış maalesef, yayınevi de hiç ikiletmeden basıma göndermiş gibi.
Diğer Ayşe Kulin romanları gibi hızla okunan, güzel dille yazılmış bir uzun hikaye (roman demeye dilim varmadi). Ancak aceleye getirilmiş gibi, bir çok açık nokta var, devamı gelebilir diye düşünüyorum.
İlginç olabilecek bir konuda, karışık, bazen çok detaylı bazen çok yüzeysel bir tarzda giden ve garip bir şekilde biten değişik bir deneme olmuş. Bu tarz kitapları sevmekle birlikte bunu beğenmedim maalesef.
Ayşe Kulin bu sefer beni çok hayal kırıklığına uğrattı.Karakterleri eski kitaplar ile bağdaştırmasını çok seviyorum fakat bu kitap hiç olmamış. Konuda çok açıklıklar var, daha derin, uzun anlatılması gereken yerler çok geçiştirilmiş ve en kötüsü asla anlam veremediğim bir son yazılmış. Üzücü valla
Kitapla ilgili düşüncelerimde arada kaldım. Bir taraftan güzel bir deneme olmuş, devamının gelmesini isterim ama diğer taraftan konu çok havada kalmış, sanki son 10 sayfada yazmaktan sıkılmış ve birden bitirmiş gibi..
Distopik bir kitap yazmaya çalışırken ergenlere yönelik konusu bağlamdan uzak bir esere dönüşmüş. Ayşe Kulin seven bir okur olarak bu kitabı bir solukta okudum diyebilirim ama devamı gelse de okur muyum, sanmıyorum.
2.5'ten 3⭐️ Diğer Ayşe Kulin kitaplarından çok farklı, farklı olduğunu bile bile okuduğum bir kitap. Ancak hikaye, karakterler çok yüzeysel kalmış diye düşünüyorum. Biraz basit ve kopuk kopuk geldi. Kitap devam edecekmiş gibi bitti anlamadım.
" Bir yapay zeka modelini üretmek için harcanan enerjinin saldığı karbon miktarı o kadar fazladı ki, çoğu kez ileri teknolojinin hasarı, yararını aşıyordu "
" Hata yapmak insanlara mahsustu ve ben de bir insandım sonuçta....."
"Akıcı ve sürükleyici bir distopik roman diyebilirim..."