Özgür’s
Comments
(group member since Mar 15, 2018)
Özgür’s
comments
from the Oldtimer - Klasik Okuma Grubu group.
Showing 61-80 of 4,052
Turgenyev'den üçüncü okumam olmuş Duman, Babalar ve Oğullar ile Lüzumsuz Bir Adamın Günlüğü'nden sonra. Goodreads'te genel olarak beğenilmiş ve yüksek puanlı bir kitap. Ancak çoğunluğun aksine pek sevmedim. Rus toplumundan karikatürize edilmiş tiplerle süslenmiş garip bir aşk hikayesi. Anlatılan karakterlerin çoğu ana hikayeye bir şey katmıyor. Duman metaforunu tam anlamadığımı da itiraf etmeliyim. Umarım sizlerin okumaları daha keyifli ve verimli geçiyordur.
Greene'i ilk kez Havana'daki Adamımız'la tanımış ve sevmiştim. Nedense hoşuma giden bir kalemi var. Puan ve yorumda biraz kayırmış oalbilirim :) Umarım beklentilerinizi çok yükseltmemişimdir ve sizler de beğenirsiniz kitabı.
Kitaptan aklımda kalan bir iki satır:"- Yeteri kadar pirinç istiyorlar. ... Üzerlerine ateş edilmesini istemiyorlar. Bir günün aşağı yukarı diğerleriyle aynı olmasını istiyorlar. Beyaz tenlerimizin ortalıkta dolaşıp onlara ne istediklerini söylemesini istemiyorlar.
- Çinhindi giderse ...
- Rakamları biliyorum.* Siyam gider, Malaya gider, Endonezya gider. 'Gider' ne demek? ..."
"Er ya da geç ... insan taraf tutmak zorunda kalır. İnsan olarak kalmak istiyorsa."
* Orijinali "I know the record.” olan bu cümleyi Everest baskısında Mehmet Harmancı "O plağı çok dinledim." diye çevirmiş.
Biraz önce son satırlarını okudum kitabın. Greene'in Meselenin Özü ve Havana'daki Adamımız'dan sonra okuduğum üçüncü kitabı oldu ve diğerleri gibi bunu da çok beğendim.Greene'in okuduğum üç kitabı da bir kolonide veya koloni geçmişi olan bir ülkede geçiyor. Sessiz Amerikalı Vietnam'da Fransızların yerini Amerikalıların almasından hemen öncesi bir dönemde geçen bir hikaye. Bir İngiliz gazeteci, bir Amerikalı diplomat (?) ve Vietnamlı genç bir kadın arasındaki aşk üçgenini anlatırken arkaplanda Vietnam'daki değişik gruplarla Fransızlar arasındaki mücadele var. Yine diğer kitaplarındaki gibi doğru-yanlış, iyi-kötü, günah-sevap ikililerini durmadan tartışıyor Greene. Havana'daki Adamımız'a göre daha ciddi, Meselenin Özü'ne göre ise Greene'in deyişiyle biraz daha "eğlencelik" bir hikaye.
1955'te yayımlanmış bir kitap ve Amerika'nın Vietnam'a demokrasi ve özgürlük getirme macerasını önceden tahmin etmiş olmasıyla zamanında çok ilgi çekmiş bir kitap. Aradan geçen yetmiş yılda değişen bir şey olmadı maalesef, aynı hikayeler farklı coğrafyalarda tekrar ve tekrar yaşandı ve yaşanıyor.
Vietnam üzerine bilgilerim Müfreze veya Rambo 2 ile sınırlı değil ama Amerikanın işgali öncesindeki dönemi çok iyi bilmiyorum. Bu kadar parçalı bir toplumsal yapı ve çatışma ve/veya müttefiklik ilişkisi içinde olan bu kadar çok grubun olduğunu bilmiyordum. Ayrıca Kaodaizm ve Hoa Hao gibi yirminci yüzyılda ortaya çıkan senkretik ("çeşitli düşünce ekollerinin uygulamalarını ve yollarını karıştırarak ayrı veya çelişkili inançları birleştirmek veya birleştirmeyi denemek" anlamına gelen bu terimi Wikipedia'da gördüm) dinleri ve Vietnam'ın bu dinlerin çıkış yeri olduğunu da bilmiyordum.
Kitapta çeviri hatası olduğunu sanmıyorum ama bazı yerlerdeki cümleler daha iyi olabilirdi sanki. Diğer kitaplarındaki çeviri daha iyidi diye hatırlıyorum.
Defalarca okuduğum, dinlediğim bir kitap. Türk edebiyatının bence en iyi eserlerinden biri. Ben de katılacağım.Grupta da okunmuştu yıllar önce. Hakkında ne yazılmıştı diye merak ediyorsanız ilgili tartışma başlığı şurada: https://www.goodreads.com/topic/show/...
Iris Murdoch'ın Oldukça Onurlu Bir Yenilgi başlıklı kitabına ilişkin yorumlarınızı bu başlıkta paylaşabilirsiniz.
Graham Greene'in Sessiz Amerikalı başlıklı kitabına ilişkin yorumlarınızı bu başlıkta paylaşabilirsiniz.
Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Pınar Kür'ün Yarın Yarın başlıklı kitabına ilişkin yorumlarınızı bu başlıkta paylaşabilirsiniz.
Ağustos-Eylül aylarında okunacak kitaplar belli oldu. Eski klasiklerde Duman ve Türk klasiklerinde Yarın Yarın en çok puanı alan kitaplar. Modern klasiklerde Oldukça Onurlu Bir Yenilgi ve Sessiz Amerikalı eşit puan aldı. Bu durumlarda önce önerilen kitabı seçiyoruz. Ancak yaz aylarında olduğumuz ve erişimi artırmak için iki kitabı da okumalar arasına aldık. Herkes istediği kitabı okusun. Detaylar aşağıda. Kitapların seçilmesine katkı veren herkese çok teşekkürler.Keyifli okumalar!
Türk klasikleri:
- Yarın Yarın - Pınar Kür: 38 puan (4 destek*2+30 oy)
- Direğin Tepesinde Bir Adam - Zeyyat Selimoğlu: 14 puan (2 destek*2+10 oy)
Eski klasikler:
- Duman - Ivan Turgenev: 18 puan (2 destek*2+14 oy)
- Yaşlı Gemici - Samuel Taylor Coleridge: 17 puan (3 destek*2+ 11 oy)
- Genç Werther'in Acıları - Johann Wolfgang von Goethe: 13 puan (0 destek*2+13 oy)
- Kâtip Bartleby - Herman Melville: 9 puan (0 destek*2+9 oy)
Modern Klasikler
- Oldukça Onurlu Bir Yenilgi - Iris Murdoch: 16 puan (2 destek*2+12 oy)
- Sessiz Amerikalı - Graham Greene: 16 puan (2 destek*2+12 oy)
- Göldeki Kadın - Raymond Chandler: 12 puan (0 destek*2+12 oy)
- Toza Sor - John Fante: 6 puan (0 destek*2+6 oy)
Borges okumalarım şimdilik Yedi Gece ve Kum Kitabı'yla kısıtlı ama kurmaca dışı olan Yedi Gece'den daha çok keyif aldım sanki. Yedi Gece'deki her konuşmanın aynı ölçüde dikkatimi çekmediğini de söylemem lazım.Kum Kitabı'ndaki bazı öyküler gerçekten iyiydi. Bazı öyküler ise değinilen efsaneleri çok iyi bilmediğim için o kadar da etkileyiic değildi. Bazı isimler ve eserler bakın bunları da biliyorum diye eklenmişti sanki metne (Gülün Adı için yazılmış bir yorumda görmüştüm benzer bir değerlendirmeyi, ondan esinlendim). Ulrike'yi hiç anlamadım mesela, İskandinav mitlerini, William Morris'i, Anna'sını arayan De Quincey'i bilmediğim için muhtemelen. Kitapta en çok keyif aldığım öyküler Öteki, Otuzlar Mezhebi, Undr, Yorgun Bir Adamın Düşülkesi ve Kum Kitabı oldu. Kongre de ilginç bir öyküydü, bir roman olarak okumak isterdim.
Sait Faik Aşiyan Müzesi başlıklı yazısında (İş Bankası Az Şekerli'de yer vermiş bu yazıya) müzede yer alan Halid Ziya'nın bir mektubuna dair şunları yazmış: "İşte Halid Ziya'nın bir mektubu. Fikret'e mi yazmış, yoksa başka birine mi, belli değil. Mavi ve Siyah'ın basılmak üzere olduğundan, Ahmet ihsan Bey'e açılmaya cesaret edemeyip utandığından söz açıyor. 'Kitapları Ahmet İhsan Bey bana verecekmiş, ben kitapları ne yapayım? Kitapçılarla nasıl uğraşır, başa çıkarım?' diyor. Mektup sahibinin delaletini rica ediyor. Halid Ziya'nın mektubunda hiç menus olmayan kelime yok. Mektup pek sade yazılmış. Niye acaba romanını bu mektubun üslubunda yazmamış? Yalnız bir tek kelime insanı şaşırtıyor. O da 'Monşer' kelimesi. Bu kelime de en başta."
