Edebiyatın her alanında verdiği birbirinden başarılı ürünlerle çağdaş Türk sanatının önde gelen adlarından biri olan Necati Cumalı, "Tütün Zamanı" genel adı altında düşündüğü üçlünün ilk romanı olan "Zeliş"te çarpıcı bir aşk öyküsünü eksen alarak, tütün ekicilerinin yaşamlarını yansıtıyor. Aşkını, aile çevresini, bütün bir kasaba halkına karşı tek başına cesaretle savunan Zeliş, romanın yayımlandığı günden beri, Türk edebiyatının en sevilen kadın kahramanlarından biri oldu. 1960'ta sinemaya, 1973'te televizyona aktarılan "Zeliş", Türkiye radyolarında da, radyo oyunu olarak birçok kez yayınlandı.
Necati Cumalı edebiyata yalın şiirlerle ve güçlü Sabahattin Ali etkileri taşıyan hikayelerle girmiş, giderek özgün bir soluk oluşturmuş usta bir Türk edebiyatçısıdır.
1921 yılında bugün Yunanistan sınırları içinde bulunan o dönemin Rumeli Vilayet-i Celilesine(Manasdır'a) bağlı ve Cuma beyleriyle meşhur olan Cuma'kazasında doğmuş, ailesi 1923 Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi kapsamında Türkiye'ye göç ederek İzmir'in Urla ilçesine yerleşmiştir. Ortaöğrenimini İzmir Atatürk Lisesi'nde (1938), yüksek öğrenimini ise Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde (1941) tamamlamıştır. Ankara'da Toprak Mahsulleri Ofisi'nde (1941-1942), Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nde (1945) çalışmıştır. Askerlik sonrası Urla ve İzmir'de avukatlık ve memurluk yapmıştır (1945-1957). 1957-1959 yıllarında Türkiye'nin Paris Büyükelçiliği Basın Ataşeliği'nde çalışmıştır. 1959 - 1963 yıllarında İstanbul Radyosu'nda redaktörlük yapan Cumalı, sonraki yıllarda yaşamını roman ve oyun yazarlığı ile sürdürdü. 10 Ocak 2001 tarihinde yakalandığı karaciğer kanserinden kurtulamayarak İstanbul'da hayata veda etti.
1940'lardan itibaren Varlık, Servet-i Fünun - Uyanış, Yeni İnsanlık gibi dergilerde şiirler yayımlamıştır. İlk kitabı "Kızılçullu Yolu" 1943 tarihlidir. İkinci kitabı askerliği esnasında terhisine yakın geçirdiği "zehirli sıtma" hastalığı yüzünden gönderildiği hava değişikliğinde yazılmış olan Harbe Gidenin Şarkıları'dır (1945). 1945 yılından itibaren şiir, öykü, roman ve tiyatro türlerinin hepsinde birden ürün veren Necati Cumalı, zaman zaman deneme alanına da el atmıştır
1950 yılında urla'da tütün emekçilerinin hayatı ekseninde bir aşk hikâyesi anlatıyor. zeliş'le cemal'in aşkları o kadar saf ve temiz ki etraftakilerin çirkefliği bile bozamıyor bunu. necati cumalı muhteşem bir gözlemcilikle köylünün iki yüzlülüğünü, dedikoduculuğunu, kasabalıların halk partiden nasıl bir anda demokrat partili olduğunu, göçmenlerin yerliye, yerlinin göçmene yaptığı ırkçılığı anlatmış da anlatmış. fakirlik felaket, yeni cumhuriyet, ekonomik kriz, kıtlık derken, herkesin beli bükülmüş durumda. işlemeyen hukuk o zaman da var, cumalı muhtemelen avukatlık yaptığı davalardan esinlenmiş bu romanı çünkü uzun uzun hukuki açıklamalar yapıyor. anlatıcının sorun olmadığı, istediği yerde lafa karışıp istediği açıklamaları yaptığı bu eski romanların nafiliğini de ayrı seviyorum. cumalı da ara ara lafa karışıp bizi ayınlatıyor :) ve şunu da söylemek gerekir ki bu bir kadın romanı. zeliş çok güçlü bir kadın karakter, cemal tam bir pısırık :) jandarmaya yakalandıkları bölümde köylü kadınların zeliş'e çıktıkları destek göz yaşartıcı. evet, bir kez daha kâni oldum: bu dünyayı kadınlar değiştirecek.
Necati Cumalı'nın Tütün Zamanı üçlemesinin ilk romanı. Ve en bilindik romanlarından biri. Kitabı 1998 yılında almıştım ama okumak 2021'e nasip oldu. Eğer 98 yılında okusaydım büyülenmiş olarak bitirecektim muhtemelen. Hoş, yine sürükleyici, köy insanının diyalogları ve karakterleri aşırı gerçekçi (Necati Cumalı'nın çok başarılı olduğu bir şey bu gerçekçilik). İzmir'de geçen yıllarını eserlerine başarıyla yansıtmış biri bence kendisi. Sürükleyiciliği, güçlü ve cesur köy kadını karakterinin başarısı, vb unsurlarla iyi bir roman olarak anılmayı hakediyor. Büyülenmeme nedenime gelirsek; bu tür romanlar, sürükleyiciliği olsa bile "çok iyi bir dizi film de olur" dedirten türde, ekrana bağlayan, "acaba şimdi ne olacak" dedirtebilen iyi romanlardır fakat ben kendi roman okuyuculuğu tarihimde Oğuz Atay'lar, Yusuf Atılgan'lar, Vedat Türkali'ler ile de yolu kesişebilmiş biri olarak, okuyucuda da bir çaba sarfetmeye sürükleyici romanları artık daha el üstünde tutuyorum. O hızlı bilinç akışı ve kendini ilk okuma anında ele vermeyen, zorlayıcı romanlar bana daha çekici geliyor olabilir. Yine de Zeliş için, hele ki yazıldığı dönemi de baz alırsak asla kötü bir şey diyemem. 1950'lerle beraber Türk edebiyatında bir köy romanı akımı doğmuştu, köy enstitülü gençlerin mezun olup da yazarlıkta baş göstermeye başladığı dönemlerde. Bence Zeliş, Necati Cumalı köy enstitülü olmamasına rağmen, kent insanı olmasına rağmen, bahsettiğim o köy romanlarının da ötesinde güzel bir eser bırakmış bizlere. Yaşı itibariyle, 1940'lı yılları da, 50'li yıllardaki Menderes dönemini ve çıkarcı insanları da iyi bilen ve gözlemleyebilen biri Necati Cumalı. Bu romanda onlar da var. Üçlemeyi bitireceğim, kararlıyım :)
Aranızda anadoluluculuk fetişisti olan varsa özür dilerim.
Bunca yıldır hatırımda kalan tek şey, kaçarken onca curcuna içinde samanlığı [tütün tarlasını] seyran etmeleri oldu. Atasözleri atalarımızın götlerinden uydurulmuş değil o yüzden.
Asıl demek istediğim, yok şöyle anadolu yok böyle anadolu insanı yok anadolu anadolu anadolu diye diye masumlaştırılıp toprağı dahi insanı da bakirleştiren mağrur edebiyatı kokuşuk geliyor bana, ergenken de geldi. Detay hatırlamıyorum fekat kısa öz klasik tabirle sunduğu manzara bana şahane malzeme veriyor. O yüzden biri bir tartışma esnasında kalkıp tek çaresi ahlak kartını masaya açınca ben de ya bunu ya da canistan'ı sürerim. Sonra bir daha da görüşmem.
Ben en çok Türk toplumu için yaptığı tespitleri sevdim. Üç beş tane bildiğin laf soktuğu paragraflar var. Yayın senesini düşündükçe bu adamların kıymetini daha çok anlıyorum. Zarif bir dil, zarif bir hikaye ama bir paragraf var ki erotizmin doruk noktası ‘vay anasını Necati Cumalı’ya bak sen hele’ diyorsun ki! Adam zaten cinsellikle ilgili kitap da yazmış meğer.
Avni Bey, bizde çoğu makam sahiplerinin, imzaladıkları her kararın doğruluğuna ne çabuk inandıklarını; ağızlarından yanlış doğru, çıkan her emri ne derece benimseyip ne derece kendi meseleleri durumuna getirdiklerini, bu yüzden de kararlarına itiraz edilmesinden ne derece hoşlanmadıklarını çok iyi bilirdi.
Bir aşk öyküsü çevresinde tütün işinde çalışan köylülerin hikayesini okuyacağım diye elime aldığım kitabı, adliyelerimizin ve hukuk sistemimizin yıllardır değişmeyen halini harika bir üslupla anlatan yazarın yeteneğine hayran kalarak bitiriyorum.
Bir de kitapta anlatılan cinayet vakasına benzer dava dosyalarının Urla'da hala yaşanıyor olmasına ne demeli? Kitapta yer alan ve bugün bile geçerliliğini ne yazık ki koruyan tespitler çok değerli. Dünümüzü ve bugünümüzü anlamlandırmak için mutlaka okunması gereken bir edebiyat yapıtı olduğunu düşünüyorum.
Çocukluğumun tüm anılarını canlandıran kitap. Tütüne dair tüm lügatımı canlandırdı. Döneminin yaşamını ve insanlarını çok iyi anlatan roman, bir de kötülüğün nasıl ortaya çıktığını ve sebepsiz olduğunu çok güzel göstermiş. O güzelim Urlayı bir de şimdi görsen Necati bey 🙁
Çakma köy romanı gibi, düşük seviyeli, sanatsal anlamda bayağı bir roman. Ne kurulum iyi, ne karakterler belirgin. Sayısız vasat köy romanından ne farkı var ben anlamadım. Hikaye de en berbat şekilde sunuluyor. Zaman kaybı.
Hayal kırıklığı olduğunu söyleyerek ve Necati Cumalı'dan okuduğum ilk eserin Zeliş olduğunu da not düşerek yorumuma başlamak istiyorum. Çok kıymetli bir yazar olduğu söylenen Necati Cumalı'yı böyle hayal etmemiştim. Kitap, İzmir'in kırsalında türün işi ile uğraşan iki komşu ailenin çocuklarının aşkını anlatıyor. Zeliş ve Cemal ilk görüşte aşık oluyor ve bir arada olmanın yollarını arıyorlar. Aileleri bu aşka karşı olmakla birlikte Zeliş'in babasının kızını zengin Bekir ile evlendirme amacı var. İlk görüşte peydah olan anlamsız bir aşk ve kız kaçırma ekseninde ilerleyen roman Türk yargı sistemini ve kırsaldaki yanlış adetleri eleştirmekten geri kalmıyor. Eleştirilenlerin şu an kör göze parmak hale gelmiş olması, kitaptan puan kırmama sebep olmadı. Dönemine göre oldukça uygun eleştirilerdi. Fakat Cumalı konuya tam girememiş, eleştiriye başlayıp birden bitirmiş gibi hissettim çoğu zaman. Kırsal yaşamı anlatışı da eksik kalmış gibiydi. Bölgeye, adetlere, tarım faaliyetlerine hakim olduğu çok belli ama bildiklerini anlatmaktan imtina etmiş sanki. Bazen ayrıntılı bir tütün toplama sekansı okurken bazen biraz daha anlat derken buldum kendimi. Kırsal alandaki insanların aslında çok yanlış olan davranışlarını veya gündelik hallerini anlatırken olması gerekenden daha az samimi geldi. Bazı kısımlar çok iyiydi, kendimi gülmekten alamadım. O samimi ve açık dili kitabın tamamında görmek isterdim. Aşk hikayesine ise hiçbir diyeceğim yok. Cumalı toplumcu bir romandan çok bir aşk romanı yazmış sanki. Etkileyici olsa gam yemeyeceğim ama ilk gördükleri anda birbirlerine aşık olan iki insanı aklım almıyor, almayacak da. Aralarında konuşma geçmeden böyle bir aşk yaşamaları mümkün değil. Olamaz! Necati Cumalı'nın diğer eserleri nasıl veya Zeliş ilk eserlerinden mi bilmiyorum. Ama yeterince cesur olmadığını, kalemini kullanırken çok düşünüp kendisini kısıtladığını düşündüğüm bir okuma oldu. İyi yanı çok sade bir dille yazılmış olması ve iki günde bitirip okumamı hızlandırması oldu.
Not: Romanı bitiren ve hikayeyi mutlu sona ulaştıran kişinin bir avukat olması duruşma beklerken yüzümü güldürdü.
Bayılmasam da beğendiğim bir kitap Zeliş. Etkilenmek mi yoksa işledikleri konudan mı bilmiyorum Orhan Kemal kitaplarına benzettim genel tarzını. Tütün köylüsü, entel(!) bakışıyla yaftalanmadan oldukça gerçekçi- mahkeme sahnesinde bence biraz umitvar temennili de olsa da- resmedilmiş. Rumeli göçmenlerinin biz eskiden şöyleydik demelerinden tutun da, roman kahramanlarından birinin kendisini eşeğiyle tatmin etmesine kadar bir çok şey bügünden pek de farklı değil. Kitabın gerçekliği aslında burada yatıyor. Yazar hayvana istismara şok olan kentliye çok uzak olan o köylüyü "ıyy pis iğrenç cahil" diye yaftalamayıp çok iyi anlamış ve hatta Bekir (karakter adı ) e yer yer acıyarak empati kurdurmuş. İyi kötü yü çok realist bir şekilde irdelemiş.
Necati Cumalı 'nın okuduğum ilk romanı. Bence ilk okuma için doğru bir seçim. Yalın dili ile yöre halķını, doğayı ve olayları anlatışına bayıldım. Aklımın bir köşesinde Zeliş ile Cemal. Favori kadın kahramanlarımın arasına girdi Zeliş 😊
Romanı okurken Yaşar Kemal'in Çukurova'da gezindiği hissinin benzerini Necati Cumalı bu kitabında gerçekleştirmiş. Romanda yaşanan olayları Urla'nın içindeymiş gibi yaşıyorsunuz. Bunun üstüne de Zeliş ile Cemal'in hikayesi de bal kaymak oluyor.
Su gibi akıp giden çook tatlı bir roman. Dönemin fakirliğini, yaşam şartlarını böyle tatlı ve umut dolu bir aşk hikâyesiyle anlatmasını sevdim. Yazarın insanca bakış açısıyla bütün karakterleri anlatması, halkın en sonda dâhil olup aşıkları kavuşturmaya çalışması çok güzeldi.
Necati Cumalı’nın romanı (1959). Necati Cumalı, sekiz yıl Urla ve İzmir’de taşra avukatlığı yapmıştı (1950-1957). Romanın kahramanı Zeliş’i bir dilekçe yazdırmak için bürosuna geldiği gün tanıdı. Roman, çekiciliğini bu gerçekliğinden alıyor. Tütün ekicilerinin yaşayışlannı, hayat şartlarını yerinde gözlemlerle veren, yumuşak ve tath bu köy romanı, filme de alınmıştır (1959).