Tuğba Gürbüz: "Kadınların Seslerini Daha Güçlü Duyurmalıyız"

Fikir Gazetesi için Evrim Sayın ile yazın anlayışım ve Geçmiş Zaman Çileleri üzerine konuştuk. 



Tuğbamerhaba! Seninle, bir çocuklarlafelsefe eğitiminde tanışmıştık. Hassas ve nazik kalbini oradaki küçük grup sorgulamalarımızda tanımıştım.Sonrasında kitaplarınla buluştum, biraz da kitaplarınla sohbet ettim aslında.Daha öncehiçsohbet etme fırsatımız olmamıştı, şimdi bu fırsatı iyi değerlendirelimistiyorum. Klaros Yayınları’ndan çıkanyeni öykü kitabın “Geçmiş Zaman Çileleri” odağımız olsun amaodağımızdan hiçayıramadığımız hayat da sohbetimizde kendi yerini alsın dilerim. Bize kıymetlizamanını ayırdığın içinteşekkürediyoruz her şeyden en önce.Başlıyorum...

Tuğba,sen yazarlığının yanı sıra bir hekimsin. Kadınlık, annelik, hekimlik ve diğerkimliklerine eklenen yazarlıkla birlikte hayatında neler değişti? Bunu, yazmayıçokseven bir öğretmenolarak sormak istiyordum hep. Yazıyla hep ilgilenmekle bu kimliklerinin yanınagerçektede eklenen “yazar” kimliğine evrilen sürecin hayatına etkilerininasıl açıklarsınbize? Eminim yanıtını okuyan birçoğumuz tatlı tatlı ilhamalacağız.

Övgüdolu sözlerin ve davetin için teşekkür ederim. Sorunu yanıtlamak içinönce yazar kimliğine yakından bakmak gerek. Yazar kimliği ya da etiketidiyelim, bir onayın ardından geliyor. Birtakım otoriteler sizi onaylıyor.Yazılarınız, öyküleriniz, kitaplarınız basılıyor. Ama bu bir sonuç. Yazmaeylemi çok daha gerilere dayanıyor. Dolayısıyla yazarlık daha çok “sürdürmek” ileilgili bana kalırsa.

Kimsesizin yazdığınızı bilmezken, yazdıklarınızı yayımlamakla ilgilenmezken dahiyazmayı sürdürmek için boş bir sayfa, kalem, klavye, ilginç tanıklıklarınötesinde bir şeylere ihtiyaç var. Yazmayı tutkuyla sevmek, şartlar müsait olmadığında(diğer kimlikler çok talepkar iken) bile kendiliğinden buna alan açmak, başkatürlüsünü düşünememek, yazmak için eve kapanmaktan yüksünmemek, kendi başınaolmaktan keyif almak gibi şeyler. Dolayısıyla ilk kitabının yayımlanmasınıhayal eden yazar adayıyla dördüncü kitabı yayımlanan yazarın yazma ve yaşamdinamikleri aynı. Tek fark, yazdıklarınızla duygulanan, düşünen okurlarınvarlığı ve onların seslerini, yorumlarını duyma ihtimali. 

Kitabınınismi “Ge ç mişZaman Ç ileleri”.Kitaba ismini veren öykünde, ç ekilen derdin acısının yıllar ge ç tik ç e daha ç ok can yaktığına işaretediyorsun. Bu bir b ü y ü me hikayesi. İ ç inde hi ç dinmeyen bir acıyı dabarındırıyor. Ama bir yandan sonunda “Keşkelerden, acabalardan ö r ü l ü ge ç miş zaman ç ilelerini yokuş aşağıbırakıyorum,” diyor ö yk ü n ü n kahramanı. Ö yk ü yle ilgili ç ok da ipucu paylaşmadansormak istiyorum. Acı verenin kaybı, daha b ü y ü k bir yaranın habercisideğil midir?

Bu, öyküde yer almayan, değinmediğim, atladığım birbilgi. Ancak tüm metinler, özellikle de kısa öykü, yazarın içeriye aldıklarıkadar, bilinçli olarak dışarıda bıraktıkları, ima ettikleri ile var olur.Hemingway’i haklı çıkartan bu soruyu yazarı değil hikâyenin kahramanıyanıtlamalı bence. Onunla söyleşme şansımız yok. Yanıtı eylemlerinde arayacağızo halde. Öyküde geçmişin, geçmişte yaşanılanların dününü, bugününükararttığını, geleceğini de etkileyeceğini fark eden yetişkin bir kadınabakıyoruz; babasının cenazesiyle beraber geçmişin cenazesini de kaldırmayürekliliği gösteren bir kadına. Yara hâlâ orada ama kahramanın dikkati artıkbütünüyle orada değil. İlgisiyle, dikkatiyle onu beslemeyi bıraktığı için, bunaniyet ettiği için kuvvetle muhtemel yarını, dünden ve bugünden farklı olacak.

BabalarTuğba... Babalar, edebiyatta pop ü lerler. Hayatlarımızdagenelde “beceremedikleri”yle anılıyorlar. Baba mefhumu senin ö yk ü lerinde de ö nemli bir yer edinmiş g ö r ü n ü yor. “İksir” adlı ö yk ü n ü okurken o k üçü k ç ocuğun yerine kendikalbimi koydum ve parampar ç aoldum. “Sıvışmak İstiyor” adlı ö yk ü nü düşündüm sonra.“Tanıdığı t ü mbabalar bir şekilde ailesinden sıvışmak istiyor,” diyen anlatıcın ö fkeli mi, kırgın mı,isyankâr mı, hesap mı soruyor? Senin karakterlerinin babalarıyla meselesi tamolarak nasıl bir yerden cereyan ediyor?

Eduardo Galeano “Kutsal Aile” başlıklı kısa amayoğun denemesinde babayı cezalandırıcı, anneyi fedakar, kızı itaatkar, eşidilsiz olarak nitelendirir. Çünkü Tanrı böyle emretmiştir, gelenek böyleöğretmiştir, yasa böyle mecbur kılmıştır. Galeano’ya göre, dün bugünün istikametidir,yaşanan her şey yaşanmaya devam edecektir. Bununla beraber bütünüyle umutsuz dadeğildir. Herhangi bir yuvanın duvarına birisinin “Ben nefes almakla yetinmek istemiyorum. Ben yaşamak istiyorum,”sözlerini karalayabileceğini anımsatarak bitirir denemesini. Hakkında yazdığımkahramanların, geçmişin izinin ya da Galeano’nun deyişiyle zorunluistikametinin yol açacaklarını fark etmesini, itiraz etmesini, yetinmek vekabullenmek yerine seçim yapma güçleri olduğunu algılamasını, bu uğurda eylemegeçme arifesinde olmasını hayal ettim. Öykülerin durağan ve sabit (değişmez)görünürken dahi okurla buradan konuşmasını istedim. Onlar değişmese, anlamasabile biz anlasak, değişmeye, iyi olmaya cüret etsek fena mı olur?

Bir ö yk ü n var ki ö yk ü n ü n kadın karakterisessizliğe b ü r ü nm ü ş ama kendiyle konuşmayıbırakmamış. Zaten sanki sadece kendiyle konuşabiliyor gibi. Onun i ç konuşmaları yolumuzupişmanlıklara, hayal kırıklıklarına ç ıkarıyor. Fiziksel birsıkışıklıktan yola ç ıkarakruhun sıkışıp sıkışıp nefes dahi alamamasını anlatıyorsun. Bu sıkışıklıklarlamuhatap olan özne ise kadın. Bu öznenin yarattığı yazın’ın etkisi hakkında nedüşünüyorsun? Bir kadın olarak başka dertlerle, meselelerle yazdığınısöyleyebilir misin?

Toplumun bir kadın ferdi olarak kadının toplumlaçatışması, kendiyle çatışması, ataerkil toplumun kadınlar üzerindeki etkileriister istemez sızıyor satırlara. Başka türlüsü de mümkün değil galiba. Edebiyatgenel olarak insanı ve yaşamı anlatsa da kadın yazarlar olarak kadın diliylekadınları, kız çocuklarını, onların yaşadıkları zorlukları, sevinçleri,umutları, hayalleri yazmak, dilin cinsiyetçi ve ayrımcı kullanımlarındankaçınmak, kadınlara yönelik basmakalıp yargıları sorgulamak, farklı kadın deneyimlerineyer vermek, kadınların seslerini daha güçlü şekilde duyurmak gibi birsorumluluğumuz da bulunuyor.

Sonolarak kullandığın dilin mizahına değinmek istiyorum. Ç ok ciddi bir meseleyleboğuştuğumu d ü ş ü n ü rken yer yer tam o anda g ü ld ü m de... Ben b ö yle bir tarzı ç ok samimi buluyorum çü nk ü hayatın da biraz b ö yle yaşandığı ortada.İnişli ç ıkışlı,ağlarken g ü lerek,g ü lerkenaslında dertlenerek ge ç iyorzaman. Ö l ü ml ü olmanın zaten ö mr ü m ü z boyuncaunutamayacağımız bir h ü z ü n taşıdığını d ü ş ü nenlerdenim. G ü lmeyi unutmamak i ç in g ö sterdiğin bu samimi vedoğal ç aban,umuda g ö zkırptığının bir g ö stergesimi?

Öykü, insana, topluma eleştirel bir dikkatle bakma,yaşamın içindeki tezatlıkları gösterme sanatı bana göre. Aktardığı küçükkırılma anlarının içinde çatışmalar, karşıtlıklar yer alıyor. Mizah ve gülmecede kaynağını tezatlıklardan aldığı için özellikle güldürmeyi amaçlamasam daokur kendi yaşam tecrübesi ve algısı doğrultusunda bu tezatlıkların içerisindenkendi gülmecesini çıkarıyor galiba, ama kahkahayla, ama buruk bir gülümsemeyle…

 

 

 

 •  0 comments  •  flag
Share on Twitter
Published on May 28, 2024 02:23
No comments have been added yet.


Tuğba Gürbüz's Blog

Tuğba Gürbüz
Tuğba Gürbüz isn't a Goodreads Author (yet), but they do have a blog, so here are some recent posts imported from their feed.
Follow Tuğba Gürbüz's blog with rss.